Umut
“Her insan bir ada” diyordu Çanlar Kimin İçin Çalıyor adlı romanında Ernest Hemingway. Hep önemli bir sembol oldu zaten ada insanlık hallerini anlatmak için sinemada da edebiyatta da. Tıpkı Güney Kore Sineması’nın nadide örneklerinden “Kim’in Adası” filminde olduğu gibi. Modern dünyanın parçalanmış ve kaotik dünyasından bir kaçış noktası,
yıllanmış korkularım var benim. hep yanı başımda duran, günlük bir kitap gibi, kapağını hiç açmasamda, varlığını hep hatırlatan. çok eski bir zamandı farz et birini öldürmüşüm yanlışlıkla. jandarma tutmuş bütün yolları. katili vurun, emri vermiş komutan.. unutmuşum o an, karanlıktan dahi korktuğumu. korkunun üstünde bir korku var. annemi almışlar
Reklam
İsrail Mescid-i Aksa'ya şah çekecek. Umarım mat olmaz Aksa.
İsrail ve Büyük Satrançta Son Hamleler Şah / Mat mı? Satranç en sevdiğim oyun ve yedi yaşından bu yana oynarım. Oyunu bana öğreten babam dışında birçok iddialı ismi yendim. Bazen de kaybettiğim oldu doğal olarak. Fakat genel olarak fena bir oyuncu sayılmam. Satrançta meşhur açılışlar vardır; İspanyol açılışı, Hint açılışı gibi. Aynı zamanda
Büyük bir oda. Bahçeye açılan bir pencere Ortada bir masa Yanda bir kapı Daha birkaç şey: Örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel Sabah. Duvarda gün tanrıları Rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden Görünür ama görünmez Yani hiçbir şey yerinde değil pek. Bugün ne? Salı! O bile yerinde değil Bir bardak, bir sürahi yerinden
Bu ileti kime ulaşır, kim görür kim görmez görenlerin kaçı okur bilemiyorum. Ama bildiğim, bugün öğrendiğim bir şey var ki eğer birine çok değer verdiyseniz gözünüze perde iner. O perde bütün gerçekleri görmenize engel olur. Konduramadım ilk başta. Niye bu kadar soğuk yapıyor neden böyle diye çok düşündüm. Ne zamanki gelip bana senini kıskanıyor
bi oyun vardı. ben hiç oynamadım. taşları üst üste dizerlerdi sonra topu taşlara doğru atar taşları devirirlerdi. hepsini deviren mi kazanıyordu, taşları sağlam dizen mi, bilmiyorum. saçma gelirdi bana, oynamaz, oynayanları izlerdim can sıkıntısıdan. hayat biraz böyle bir şeye dönüştü. taşlar, inandığım şeyler gibi. bugüne kadar inandığım şeyleri üst üste koyarak gelmişim de biri topa vurup taşları devirmiş, ben de oturduğum yerden izlemişim. devrilen otuz yıl. artık otuzbir. iyi ki doğdum elif. topa kimin vurduğunu unut artık. ilk hangi taşın düştüğü önemsiz. şimdi hangi taşı hangi taşın üzerine koyarsan koy hiç önemi yok. çünkü hepsi tekrar devrilebilir. devrilmeyen tek bir taş var, en dipteki, o da sensin.
Reklam
Bir şekilde söylenmesi gerekeni söylemeyi öğrenmeli. Düşünceyi işlemeden dışarı çıkarmaktan bahsetmiyorum ki bazen gerekiyorsa o da olmalı. Konuşurken nasıl konuşulması gerektiğini Kur'an-ı Kerim "güzel söz ve tatlı dille konuş" diyerek söylüyor. Ama mutlaka konuş diyor. İlişkilerin dostlukların evliliklerin devamlılığını
Vebalı bir çağa denk geldik Zeynep.
"Kötü insanlar ve kötülükler öyle arttı ki, nerede iyi insanlar var, nerede iyilikler; ayan beyan seçilebiliyor artık. Evvelden pirincin içinden beyaz taşlar ayıklardık, artık bütün taşlar siyah."
Resim