Son zamanlarda meydana gelen tüm toplumumuzca lanetlenen, devlete
karşı kalkışma olayları nedeniyle ülkemizde yeniden “ ölüm cezası” nın mevzuatımıza konulması düşünülmekte ise de; konunun kitle psikolojisindeki heyecanların ötesinde “dış politika” sorunu olduğu unutulmamalıdır.
Cezalar ahlaki, insan haysiyet ve şerefine bağdaşır olmalıdır. Buna ceza hukuku alanında “cezaların insanilik ilkesi” denilmektedir. Belirli bir kültür düzeyine ulaşmış olan toplumlarda suç karşılığı uygulanacak olan cezaların bu kültür düzeyindeki kişilerin duygularına uygun olması gerekir.
Suç adı verilen “yasak eylemlerin” mutlaka kanunda gösterilmesi gerekliliği suçta kanuniliği, suça karşılık verilecek cezanın da yalnız kanunda bulunması zorunluluğu “Cezada Kanuniliği” meydana getirir. Ceza hukukunu diğer hukuk dallarından ayıran en önemli özellik bu ilkedir. Bu sayede vatandaşların keyfi olarak cezalandırılmasının önüne geçilmiştir.
Tarih içinde görülmüştür ki, ne zaman esaslı bir hukuk anlayış ve sistem değişimi
gerçekleşmiş olsa, bu değişimden önce mutlaka toplumsal bir değişimin varlığı göze çarpmaktadır. Bu değişim süreci içinde ceza uygulaması anlayışı da değişmektedir.
İnsanların toplumsallık özelliği birbirleriyle barış içinde, birbirlerinin hak ve hukukuna el atmadan yaşamasını zaruri kılar. Dolayısıyla bir hukuk düzeni ortaya konması gerekir.