Simyacı, yıllar boyu herkesten övgülerle duyduğum bir kitaptı. Okumak için geç kaldığımı bile düşünüyorum ancak hiçbir zaman hiçbir şey için geç değildir! Kitabın akıcılığı ve dili çok güzeldi, çok kısa bir sürede bitirdim ve yıllardan beri bana önerildiği gibi ben de dostlarıma önermeye başladım.
Baş kahramanımız çoban Santiago, gördüğü rüyaların ve karşısına çıkan ve onu bu maceraya teşvik eden insanların etkisiyle bir maceraya atılıyor.
Kitabı okurken hangi kategoriye koyacağımı bilemedim; evet kişisel menkıbemiz, hayallerimiz gerçekleştirilmeyi bekliyor, bunları gerçekleştirmek isteyen insanlar için ilham verici bir kitap. Ancak sanırım çoğu kişiden farklı olarak ben bir macera kitabı olarak gördüm Simyacı’yı. Şöyle de söyleyebilirim; ben bu macerada karşımıza çıkan her insanın, her hayvanın, çölün, dükkanların… bunların hepsinin bizi ne kadar eğitebileceği ve bize neler öğretebileceğini gördüm. Benim için bu kitabın beni etkileyen yanı buydu. Karşımıza çıkan her şeyden, herkesten kendimize bir şeyler katabilme durumu.
Kitabın sevdiğim bir diğer yanı da şu oldu: Santiago’nun yaşadığı her şeyde yanında ben de vardım, ben de şaşırdım, ben de üzüldüm, ben de pes ettim… Kitabın okuyucuya sunduğu hisleri yaşama durumu için bile Simyacı’nın okunabileceğini düşünüyorum. Ve şunu da söylemeliyim ki uzun zamandır hiçbir kitabın yüzümde bu kadar tebessüm yarattığını da görmemiştim. Benim için çok güzel bir deneyimdi; “Simyacı’yı okumak, herkes daha uykudayken şafak vakti uyanıp güneşin doğuşunu izlemeye benziyor”.