Genellikle feminizm, bir yöntemi, hatta merkezi bir argümanı yokmuş gibi anlaşılmıştır. Sistematik bir analiz olarak değil, birbirinden bağımsız bir konular ve şikâyetler kümesi olarak algılanır. Bu konu ve şikâyetler bir araya geldiği zaman da, kadın cinsinin şanssızlıklarına bir açıklama getirmekten çok onları tanımlar. Mesele, feminizmin cinsel eşitsizliği sistematik şekilde açıkladığını ve bunu konuya has ama yine de -sınıf dahil- bütün toplumsal yaşama uygulanabilecek bir yaklaşımla yaptığını gösterebilmektir. Feminizm başlığı altında kadının durumu, biyolojinin veya doğurganlığın ve anneliğin bir sonucu olarak açıklanır -veya toplumu da "ataerkilliğe" yönelten ataerkil aile düzeninin ortaya çıkardığı bir uzantı olarak. Yapay toplumsal cinsiyet rolleri ve buna bağlı davranışların bir sonucu olarak da görülmüştür kadın. Bu girişimlerden haberdar olmakla beraber doğayı, yasaları, aileyi ve davranışları nedenler olarak değil sonuçlar olarak gören feminizm, cinselliği eril iktidarın birincil alanı olarak tanımlar. Cinselliğin önem kazanması Freudcu görüşlerden veya Lacancı kökenlerden kaynaklanmamıştır; tecavüz, ensest, dayak, cinsel taciz, kürtaj, fahişelik ve pornografi gibi çeşitli konuları ele alan bilinç yükseltme ve diğer feminist uygulamalar sonucunda gerçekleşmiştir. Bu alanlardaki feminist çabalar kadınların hayatlarıyla yüzleşip onu somut olarak değiştirmelerini hedefler. Bunlar hep birlikte cinsiyeti; toplumsal belirlenmişliği, günlük oluşumu, doğumdan ölüme ifade biçimleri ile eril denetim altındaki cinselliği merkez alan politik bir feminist kuram meydana getirirler.