536 syf.
·
Puan vermedi
İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, tehcir, mücadele, kader... Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu’nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" bir Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikâye... İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nar Ağacı
Nar AğacıNazan Bekiroğlu · Timaş Yayınları · 202127,2bin okunma
Tehcir Ermenilerin fiili ve silahlı isyan hareketlerinden çok sonra,Osmanlı devletinin ordusunu,silahsız sivil halkını korumak ve savaşı kazanmasına mani olacak faaliyetleri önlemek için başvurduğu bir milli nefis müdafaasıdır.
Sayfa 178Kitabı okudu
Reklam
Hiçbir Avrupa gazetesi, Ermenileri imha etmek isteyen aynı Jön Türklerin Yukarı Ermenistan’da yaşamakta olan Kürtleri evlerinden ve yurtlarından sürdüklerini haber yapmadı. Ermeniler gibi Kürtler de Rusların yanında saf tutacak güvenilmez unsurlar olmakla itham ediliyordu. Kürtlerin Çapakçur, Antep ve Muş bölgeleri ile Erzurum ve Bitlis
Wilson’un on dört prensibi şamatayla ilân edilince bütün dünyada büyük bir tesir yaptı ve Türklerin çoğunlukta oldukları yerlerde, istiklâllerine dokunulmayacağı zannı hâsıl oldu. Bu görüşlere inanan Türk aydınları, Müttefiklerin hiç olmazsa iki şeyden sakınacaklarına inanıyorlardı. Bu şeylerden birincisi şuydu: Türkiye’nin doğusunda ve batısında bir Ermenistan kurmaya teşebbüs etmeyecekler. Çünkü, Ermeni tehcir ve kıtalinden önce de buralarda Ermeni nüfusu en az %2, en çok da %20’yi geçmemişti. İkincisi; Yunanlılara Orta Doğu’da yer vermeyecekler. Çünkü, böyle bir teşebbüsün bu iki millet arasında kanlı bir mücadele açacağı muhakkaktı. Eğer, Müttefikler bu iki şeyden kaçınmış olsaydılar, bugünün tarihi bambaşka bir şekilde gelişecekti.
Kürtlerin neredeyse 19. yüzyılın sonundan günümüze kadar süregelen demokratikleşme eksenindeki reform talepleri bu ekonomik indirgemeci, merkeziyetçi, modernist ve devletçi akıl/zihniyet tarafından boğulmuştur. Mustafa Reşat Mimaroğlu bu zihniyetin ilk tohumlarını atmış, bir anlamda onun harcını karmış ve ona bolca da mühimmat sağlamıştır. Bu zihniyet devamlılığının devletin bekası paydasında buluştuğunun altını çizmek gerekir. Bilhassa Kürtlerin güvenli, huzurlu, eşit vatandaşlık temelinde yaşama ve bunun anayasayla garanti altına alınması gibi talepleriyle Ermenilerin Abdülhamid döneminden İttihat ve Terakki’ye kadar olan süreçteki reform talepleri ciddi benzerlikler ihtiva eder. Haddizatında Mustafa Reşat’ın teknokrat kimliğinde somutlaşan ve temsil edilen, devletin Kürt meselesine ilişkin hâkim paradigması ve bunun etrafında şekillenen politikaları, öncesinde Ermeniler özelinde tehcir, taktil ve imha; Kürtler söz konusu olduğunda ise şiddetle bastırma, baskı, imha, inkâr ve asimilasyon olmuştur. Devlet zihniyetindeki bu sürekliliğin ilk eskizlerini çizenlerden biri Mustafa Reşat’tır.
Soykırım ve tehcirler kolektif şiddet eylemleridir. 20. yy'da ki Ermeni Tehciri’nden Yahudi Holokost’una dek, hepsi muazzam ölçekte organizasyon, idari ve bürokratik mekanizma gerektirir. Çünkü tehcir veya soykırımın uygulanması için zemin etüdünün yapılması, alt yapının hazırlanması gerekiyor. Soykırım veya tehcir uygulama kararlarını
Reklam
youtu.be/4xpBpMn-_u0 Osmanlı donanması Teğmeni Cemil Bahri Könne (Kunneh), cesur, dürüst, samimi, beyefendi, aktif, güvenilir, iyiliksever ve hümanist bir insan olarak tanınır, her zaman mağdur ve zayıf insanları koruması ve kollamasıyla bilinir. Bir asır önce bir Osmanlı deniz subayı tehcirde yer almayı reddetmiştir. 1915-17 Ermeni
Filistin için tehcir (göç ettirme), Suriye için tedhiş (zor kullanma) ve Hicar için ordu kullandık. Yafa kıyılarında Balfur'un beyannamesini bekleşen hesaplı Yahudiler, bu uğurda kafa değil, bir portakal bile feda etmediler. Hicaz ayaklandı; Suriye ise sustu.
İsrail, insanlık ve Ortadoğu tarihinde kanlı bir parantez olarak kalacak. Kudüs ahalisini yıldırmak için ortaya koyduğu işgal, tedhiş ve tehcir uygulamaları, yine tarihin sıkıcı sayfalarına gömülüp gidecek. Kudüs'ün ruhuna karşı duyarsızlık noktasında Haçlıları bile geride bırakan militan Siyonizm, bu muazzam şehrin tarihsel serüveninde minik bir çentikten fazlası da olmayacak.
1 Dünya savaşı ve Kürdler
Netice itibarıyla diyebilirim ki, bu devirde Dersim müstesna olmak üzere bütün Kürdistan kan ağlıyordu. Açlık, hastalık, zulüm, tehcir, katliam her taraftan korkunç gad- dar kanatlarını Kürdistan mıntıkası üzerinde germişti. Ka- file kafile Kürd muhacirleri sokaklarda açlıktan, hastalıktan ölüme mahkum bulunuyordu. Sadık bir millet olan Kürd milleti asırlardan beri Türklere yapmış olduğu hudu bekçiliğinin mükafatını tehcirle karşılıyordu. Türkün varlığ İçin ölümü kahramanca selamlıyordu. Bütün varlığını Türk istiklali uğrunda feda ediyordu. Kürdün bu vakarlığını Türk hükümetinin minnettarlıkla değil, ihanetle neticelendirdiğini de bilahare tarih, yakın şark tarihi ispat etmiş oldu ve müsber borcunu ancak Hamidiye Alay kumandanlarını ve diğer Kürd gençlerini idam etmek, kurşuna dizmek gibi hunharane cezalar la ödeyebildi.
Reklam
“Tehcir Yunanistan tarafından başlatılmakla birlikte, Osmanlı Devleti Makedonya’dan sürülen 240.000 Türk’e karşılık, Yunanistan’ın beklemediği bir şekilde Doğu Trakya ve Batı Anadolu’dan aşağı yukarı aynı oranda Rum nüfusu çıkarttı.”
Sayfa 39 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
Kürtçü yazarlar ısrarla bir Kürt tehcir kanunundan bah­ sederler. Maksatları Ermeni tehcirinin bir benzerinin bu kanunla hatta Ermenilerden önce Kürtler için de yapıldığı iddiasıdır. Hemen her Kürt tezi gibi bu da asılsızdır.
Sayfa 157 - PDFKitabı okudu
Eichmann'ın rüyası Yahudiler için akıl almaz bir kabustu: Başka hiçbir yerde, (Macaristan'dan bahsediyor) bu kadar kısa sürede bu kadar çok insan tehcir edilip ortadan kaldırılmamıştı. İki aydan az bir zamanda, vagon başına yüzlerce insan düşen tıka basa dolu yük vagonlarıyla 147 trenin taşıdığı 434.351 insan ülkeden ayrıldı; Auschwitz'deki gaz odaları bu kadar izdihamı kaldıramadı.
Sayfa 147
194 syf.
·
Puan vermedi
·
5 saatte okudu
Çocuklar iyi anneleri hak ediyor ve o, ben değilim... . . Hiçbir çocuk; yanaşma, çocuk gelin, sürgün, tehcir artığı, çocuk işçi ya da "öteki" olmasın. SADECE ÇOCUK OLSUN. İstiyorum, tam da şimdi istiyorum diye şımarıklık edip tepinsin, etrafındakiler de onu nazlasınlar. Çok mu? Evet, çok! . . Merhabalar sevgili kitap dostlarım... Dicle ile tanıştırmak istiyorum bugün sizleri... O, annesi ile hiçbir zaman doğru bir ilişki kuramamış, anne sevgisinin eksikliği ile büyümüştü... Annesinin ölümü, hayatına büyük teyzesini sokana kadar da aile kavramı üzerine düşünmemişti... Telefonda duyduğu ses ile sarmalanan Dicle, büyük teyzesi Gülhan Hanımın yanına gitme kararı almıştı... Ya sonra... Hazırsanız başlıyoruz . . Dicle, büyük teyzesinin yanına yaptığı yolculukta, aile geçmişine de yolculuk yapacaktı aslında... Tarihini, özellikle büyük anneannesi Nahide Hanımın göz yaşartan geçmişini öğrenirken, ilmek ilmek işleyecekti soy ağacını... . . Büyük anneannesi Nahide Hanım ve kardeşi İkbal Hanım, henüz küçücük bir çocukken ,tehcir artığı olarak bırakılmış, kaderlerine terk edilmişlerdi... Büyüdüler, evlendiler ve Dicle'nin anneannesi Zöhre dünyaya geldi... Yıllar bu ailden çok şey götürürken, peşine düştüğü aile tarihinin sonunda Dicle'yi ne gibi sürprizler bekliyor dersiniz? Aradığımız cevaplar ve fazlası eserimizde der hepinize şimdiden keyifli okumalar dilerim. Kitapla Kalın
Nahide
NahideAslıhan Yavuzer · İkinci Adam Yayınları · 20238 okunma
Resim