Bu kitaba inceleme yazıp yazmamakta tereddütte kaldım. Umarım yazdığıma da pişman olmam. Aslında kitabın içeriğinden çok yazmak istememe rağmen neden tereddütte kaldığım ekseninde bir şeyler karalamak istiyorum.
Bu yazıyı okuyacak çoğunluğun benden, milliyetçi bir tepkisellikle soykırım iddialarını yalanlamamı, kitabı ve yazarı lanetlememi
Meslektaşım, iletişim mezunu ve değerli bir araştırmacı. Elbette ki benden cok farklı görüşlere sahip olsa da onu eleştirecek değilim sadece bir konu hakkında fikir beyanında bulunacağım. Farklılıklara saygımız var sayin Levent Yılmaz. Fakat ermeni soykırımını destekleyen yazınız ile okurlarınızı üzdünüz. Zaten Ermeni ve soykırım kelimesini aynı
Çocukluğumuzdan bu yana “Ermeni meselesi” hakkında bir sürü şey okuduk, duyduk. Tarihçiler tarafından bu olay “soykırım mı, sürgün mü?”, “2 milyon kişi mi öldü, 5 milyon kişi mi?”, “önce Ermeniler mi saldırdı, Türkler mi?” konuları çevresinde döndürülüp durdu, hala da öyle. Siyasetçiler nezdinde ise yılda bir kez Amerikan Başkanı çıkıp “soykırım”
Bugün 24 Nisan, sözde Ermeni soykırımını anma günü.
Yıllarca zulüm gören bizken, ASALA ile EOKA ile PKK ile ve nicesiyle uğraşmışken, asıl katledilen biz olmuşken Fransasından Amerikasına, Kanadasına, Uruguayına kadar tam 31 ülkenin soykırım olarak kabul ettiği sözde Ermeni soykırımı.
Öncelikle 24 Nisan zaten olmayan bir soykırımın
Ece Temelkuran , Venezuela izlenimlerini kitaplastirdigi Biz Burada Devrim yapıyoruz sinyorita kitabından sonra, bu kez Türk-ermeni ilişkilerini konu edinen Ağrı'nın Derinliği kitabında sözkonusu ilişkilere farklı bir boyuttan bakıyor. Diğer kitap gibi bu kitap da sarsıcı gerçekleri okurla başarıyla bulusturmus.
Türk ve Ermeni kimlikleri. Aynı
Franz Werfel’ın başyapıtı olan “Musa Dağ’da: Kırk Gün”, Almanya’da basıldığı ilk yıllarda Naziler tarafından yasaklanmıştır. Yazarın diğer eserleri ile birlikte bu kitapta meydanlarda yakılmıştır. Türkiye'de nadirkitap yada gittigidiyor sitelerinden bulunabilir.
Bu eser gerçek bir yaşam öyküsü olup “Musa Dağında Kırk Gün” Franz Werfel’in 1929
Bir devlet, kendi yurttaşlarını, hem de savunmasızlarını, çoluk çocuk, ka-
dın yaşlı demeden, kök saldığı ortamlardan söküp, bilinmez ve bitmez
yollara salıyorsa, bunun sonucunda da bir halk büyük bir bölümüyle yok
oluyorsa, bugün bizlerin bu durumu izah edecek kelimeleri tercih etme
kıvranışımız, insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir? 'Buna
soykırım mı desek, göç mü desek?' diye cambazlıklar yapacaksak, her iki-
sini de aynı ölçüde mahkum edemeyeceksek, soykırım yerine tehciri ya da
tehcir yerine soykırımı tercih etmekle insan oluşumuzun hangi onurunun
bir parçasını kurtarmış olacağız?"
Amerika Nagazagi ve Hiroşima’ya iki bomba atıp yüz binleri bir saniyede öldürdü, kimse soykırım diyemedi.. Ama Osmanlı orduları savaş halinde ve savaşı fırsat bilen azınlıklar isyan halinde.. Yine de kendi gıdasını, bakliyatını, çayını, ateş yakacak odununu bulamayan ordu tehcir sırasında elinden gelen gayreti göstermeye çalışıyor.. Ve aynı günlerde İskenderun sahillerinden İngiliz topları size ateş ediyor... İngilizlerle işbirlikçi Araplar ayaklanıyor. Ve yine aynı günlerde halka yardım diye bakliyat vermesi için Fransızlar teklifte bulunuyor, İngilizler ise, bu bakliyatı Osmanlı ordusu kendi kullanır diye vermiyor.. Ayrıca İstanbul’daki Ermenilere dokunulmuyor, soykırım niyetindeki bir ordu önce zengin ve okumuşları öldürmez mi?..
Her zaman her devirde bir süper güç, dünya siyasetinden çekilirse veya çekileceği anlaşılırsa, mevcut süper güçler tarafından dünyanın veya bölgenin siyasi haritası yeniden çizilir.
Taha Akyol’un son kitabı 1914-1915 Felaket Yıllarında Osmanlı ve Ermeniler için tek kelimeyle ‘harikulade’ bir kitap diyebilirim. Aslında kitap CNN Türk’te 10 bölüm halinde yayımlanmış olan bir belgeselin genişletilmiş hali. Ancak benim gibi TV seyretme alışkanlığı az olan, kitap okurları için fevkalade güzel bir çalışma olmuş.
1914 ve 1915
...Ermenistan'ın belli sınırları yoktur. Böyle bir sınırın varlığını ve nerelerden geçtiğini bugün için Ermenilerin kendileri dahi bilmemektedirler. Coğrafyacılar ve Tarihçiler de şimdiye kadar Ermenistan denen bölgenin kesin olarak sınırını çizmiş değildirler. Ancak bilinen bir gerçek varsa o da bu bölgede ilk çağlarda Urartular, Mitanniler ve daha başka eski kavimler gibi Ermenilerin de bulunduğu ve yaşadığıdır. Kısaca Ermenistan coğrafi bir bölge adı olup, pek çok kavimin burada yaşadığı, sadece Ermenilere ait bir bölge olmadığı tarihi gerçeklere uygun düşmektedir.
Yüzyıllardır Ermenilere hamilik yapan Rusların, Stalin döneminde Kırım Türklerine, Ahıska Türklerine, Kafkaslarda Karaçay Malkar Türklerine uyguladıkları tehcir ile Osmanlıların uyguladığı tehcir arasında derin farklar vardır. Bir kere gerekçeler tutarsız ve kasıtlıdır. İkinci Dünya Savaşı sıraları, Almanların Sovyet topraklarını terk etmesinden sonra “Almanlara yardım ettiniz” bahanesiyle sürgün edilmişlerdir.
Bu sürgünlerin yapılış tarzı ise tam bir insanlık suçudur. Saydığımız bu Türk kavimleri, doğurganlık bakımından Ruslara oranla daha iyi durumda olmalarına rağmen, sürgüne gönderildikleri yıllardaki nüfuslarına dahi ulaşamamışlardır.
Bu bakımdan Rusların ve diğer milletlerin Türklere uyguladığı muamele açık bir insanlık suçu ve sonu soykırıma varan bir uygulamadır. Osmanlı Devletinin Ermenilere uyguladıkları zorunlu sevk ve iskân politikası, olayın gerçekleştiği dönem ve şartlar göz önüne alındığında, her yönüyle insani yönü ağır basan ve haklı bir uygulamadır.