Yaşamak benim için karanlık bir tüneldi. Tünelin ucunda beni aydınlığa çıkaracak bir tek ışık görünüyordu: OKUMAK. Okumaktan başka çarem ve kurtuluş ümidim yoktu. Zaten bu cehennem gibi olan hayata da okumak için katlanıyordum.
Son umudum sende anlıyor musun ?
Uzun yıllardır görüşmüyoruz ama kalbimin en derinliklerinde hep sen vardın Füsun. Belki geç gelen bir itiraf ama bunca yılımı sana daha fazla zarar vermemek için böylesine suskun, böylesine perişan geçirdim. Senden hiç bir şey istemedim ya da isteyemedim bugüne kadar, başka çarem kalmadı beni anlayabilir misin ?
“Böyle her dediklerini yaparak, her gün biraz daha fazlasını istemeleri karşısında boyun eğerek, bir gün sabrım tükenirse, artık çok geç kalmış olacağımdan mı korkuyorsunuz?”
“Evet, küçük hanım, sizinkisi gibi hiçbir şeyin yumuşatamayacağı türden bir iradeyi kaygı verici buluyorum; ama ben bundan dolayı değil, sizin yaşınızda bir insanın böylesine
En büyük müttefiklerim devasa, taştan heykeller, şehrin meşhur ölüleridir, benim dışımdaki tek dilsizler. Son çarem;
terk edilmişliği hazza dönüştürmek, yalnızlığın doruğuna çıkmak; ben insanların en yalnızı, en yitiği..
Durgun geçen günler. Temposunu yitirdiğim bir meslek yaşamı, girdiğim anda üzerime kâbus gibi çöken bir ev. Tek çarem yeniden işime sarılmak, daha çok çalışmaktı.