Yazar Tuğra Çakın ın hiç bir zaman olmaz kitabıyla karşınızdayım. Okuduğum bir kişisel gelişim kitabı. Ama alışılan diğer kişisel gelişim kitablardan çok farklı.Yazar kendi düşüncelerini aktarmış biz okuyuculara . Sayfası az olsada düşündürdükleri baya derin.
Kitabın bize anlatmak istediği. Umut etmenin bize verdiği zarar . İnsan umut edince ve bir zaman sonra olduğu tek şey yıprandığımız oluyor. Beklentiye girmek , bekleti insanı yorar mutsuz eder . Zamanın ne kadar çok değerli olduğunu anlatıyor. Kitabın bize anlatmak istediği asıl konu denge aslında. Umut etmenin, beklentiye girmenin , zamanı, yanlız kalmanın ve değer vermenin hepsi bir denge içinde olmalı.
Kitaptan fazla söz etmek istemiyorum.
Eğer kendinize birşeyler katmak istiyorsanız mutlaka okumalısınız.
Kitabı okurken altını çizeceğiniz bir çok cümleyle karşılaşacaksınız. Ve sizi derin düşüncelere sokacak o cümleler. Beni etkileyen ve bana katkı sağlayan bir kaç cümleyi sizinle paylaşmak istiyorum .
Zaman yönetilmez zaman yönlendirilir.
Bazı şeyler olmayışı ile güzel, herşey olsaydı ne değeri ne anlamı kalırdı.
Yaşamak demektir denemek ise yaşamak..
"Olmayan şeyleri, varmışlar gibi düşünme, var olan şeyler arasından en hoşuna gidenleri seç, eğer olmasalardı, onları nasıl isteyeceğini düşün. Ama sahip olmaktan mutluluk duyduğun şeyleri aşırı değerlendirmemeye alıştır kendini; yoksa bir gün onları yitirirsen sarsılırsın."
Roma İmparatoru
Birbirlerine yaklaşan yalnızca iki insan, iki sıradan beden değildir; sevgiyle okşanmış çeşitli yüzlerin hayalleriyle, birçoğu unutulmak istenen birçoğu asla unutulamayan anılarla, sırlarla, hemen açıklanamayacak gizli arzularla yüklü iki geçmiş birbirine yaklaşmaktadır.
Birbirlerine dokunmak üzere oldukları, neredeyse bütün seslerin
Kitabı okurken ben daha önce bunu okumuştum hissine kapıldım meğerse olağanüstü bir gece kitabında da varmış .
bu kitabın içindekiler
Bir yankesici ile tanışmam
Masalımızı bir gece
Çocuk bakıcısı
Unutulmuş düşler
Tek başına Işıldayan bir yıldız
Son öykü biraz tuhaf geldi bir garson kontese aşık oluyor kontes garsonun çalıştığı otelden
İftira demekten beni alıkoyan tek amil aklın yetersiz oluşu olabilirdi lakin beni bundan da men eden bariz bir husus oldu ki, incelemeyi yapan şahıs sözleri ile istediği yere çekmeye çalışıp cımbızladığı yerlerden hemen bir önceki cümleyi almamış olması. Evet o bir önceki cümle çekmek istediği alanı tümüyle yıkan yerlerdi.
1) İlk cımbızlanan yer,
Salih Mirzabeyoğlu'nun sevenlerinin hoşuna gitmeyecektir. Ama benim elimde değil, kitabı okumadan bende nasıl bir içerikle karşılaşacağımı bilmiyordum ve bana faydası olacağını umuyordum.
"Şeriat'ın hükümleri dışında dine âit işler çoktur. Burada beşinci asıl İLHAM'dır. Hattâ denilebilir
"Bir kimse kötü bir eylemde bulunduğunda şahsına değil yaptığı işe tepki gösterin" der Kainat'ın Efendisi (sallahu-aleyhi-vesellem)..
İslam'ın, Kur'an'ın, Efendimiz'in ve diğer Rasuller'in ortak beyanı "insanın kötüsünün değil kötü eylemlisinin olduğu" yönündedir..
Bu eseri incelemeye başlamadan önce beni çok heyecanlandıran bir bilgiyi paylaşmak istiyorum. Evet, ölümünden tam 132 yıl sonra, ölüm yıl dönümüne sayılı günler kala Van Gogh'un gizli bir otoportresi keşfedildi. Bu incelemeyi yazmamdan tam 10 saat önce keşfedilmiş ve ben bu haberi yeni gördüm. Bir okur için bundan daha güzel bir sürpriz
Kitap yazar olan bir adamın kendisine gelen bir mektubu okumasiyla başlıyor. Bu mektubu okumasında etkili olan o sözcükler "sana, beni asla tanımamış olan sana". Mektupta kadının daha 13 yaşından beri yaşadığı aşkı, ölümsüz aşkı anlatıyor. Herşey yeni taşınan bir komşu ile başlamış. Kadının hiç vazgeçmeden, koşulsuz sevgisi büyüleyici. Okurken hep mektup bitince adamın neler hissedeceğini, hangi duygulara kapılacağını merak ettim. Çünkü belkide bu aşk tek taraflı değildir, adamda onu hep aramıştım diye düşündüm. Sayfalar ilerledikçe öyle olmadığı anlaşıldı maalesef:( Dediği gibi asla tanışmıştı onu. Uşak bile onu tanımışken... Çoksa fazla uzatmadan kitabı şu cümleyle özetlemek isterim: böylesine gerçek anlamda aşk denebilir. Bu cümleyle ozetlememin sebebi son sayfalarda bize sorulan "böylesine gerçek anlamda aşk denebilir mi?" sorusu. Ne kadar tek taraflı bir aşk ta olsa bir AŞK. Hemde gece gündüz tanımadan bu aşkı yaşayan kadının aşkı ölümsüz bi aşk. Kadının hissettiklerine aşk demeden geçmek doğru olamaz bence. Kitabın sonunda kavusmalarini istemedim doğrusu. Çünkü kadın adamı suçlamıyor ama adam bu aşkı fark etmediği ,onu tanımadığı içinde hak etmiyordur böylesine güzel bir sevgiyi belkide. Son sayfalarda bahsedilen mutlak aşk kavramını da araştırdım biraz. Anlamı sorgusuz bir şekilde her anını onunla yaşayan aşk demekmiş. Ne kadar da doğru geldi bu kavram bu hikâye için. Mutlak aşk yaşayan bir kadının öyküsünü okuyacak herkese iyi okumalar:)
Modern insanın tarihini gıdadan uzakta anlatabilmek olanaksızdır. Mezopotamya’da başlayan tarım devriminden sonraki binlerce yıl içerisinde gıdaya erişmek,gıdanın eksikliği veya bolluğu devletler kurmuş,devletler yıkmıştır.
İşte Mutfak ve Kültür kitabı da tarihi yemeğin ekseninden anlatıyor. İnsanın beslenme tarihinin anlatıldığı bu kitap zaman zaman gereksiz detaylara giriyor gibi dursa da,birçok zaman son derece ilgi çekici bilgiler sunuyor.
Kitabın tek ve bana göre hangi milliyetten olursa olsun bir okurun eksikliğini hissedebileceği konu ise Türk mutfağı..
Dünyanın en eski,en geniş ve en lezzetli mutfaklarından biri olan Türk mutfağı ile ilgili neredeyse tek bir satır yok.
Afrika’nın adı sanı duyulmamış ülkelerinin (mesela Gana) mutfaklarından bolca ayrıntılı bilgiyi bulabilirken,Türk mutfağı ile ilgili hiçbir spesifik bilginin bulunmaması bu kitabın değerini gözümde ciddi anlamda düşürdü.
Filipinler mutfağına 3 sayfa ayırdığınız bir kitapta,Türk mutfağına satır aralarında birkaç dağınık cümleyle ve başka ülkelerin mutfaklarının anlatıldığı başlıklar altında verirseniz bu kitabı eksik bırakmış olursunuz.
Yazarın niyetini (kendisini hiç tanımadığımızdan) bilmemiz mümkün olamaz.
Ama böylesine büyük bir eksiklik de yadsınamaz.
Mutfak ve KültürLinda Civitello · Bilim ve Sanat Yayınları · 201914 okunma