Günümüzden 500 yıl sonrası. Yanmayan evler, kapsüller, mekanik tazılar, son hız arabalar ve itfaiyeciler. Yanmayan evlerin icadından sonra itfaiyecilere yeni bir görev verildi, kitap yakmak. Sadece belirli kitapları değil ellerine geçen tüm kitapları yakmak.
Kitap yakıyorlar dediysek hemen itfaiyecilere kızmayın. Onlar toplumun mutluluğu için çabalıyorlar. Şiirler acıdır, romanlar insanı düşünmeye zorlar. Oysa düşünmeyen eğlenen insanlar mutludur. .
Düşünmeyen ,eğlence toplumu devlet baskısıyla yaratılmadı. İlk başta sansür baskı hiçbirisi yoktu. Kitap okumamayı isteyen insanların kendileriydi.
Herşey fotoğrafla başladı,sonra kamera icat edildi , sonra video ,televizyon. Televizyonun etkisi altında kalan insanlar kitap okumaya zaman bulamadılar. Klasiklerin özeti çıkartıldı, sonra özetinin özeti, sonra da özetin özetinin özeti ve en sonda bir ansiklopedi de on iki kelimeye sığdırıldı. Artık klasikleri kolayca okuyabilir , geriye kalan zamanınızda da eğlenebilirsiniz. Okullar simgesel yaratıcılar, düşünce adamları yerine atletik sporcular çıkarmaya başlamasıyla beraber entellektüel kelimesi bir küfür sayıldı. Peki bunun suçlusu kim devlet mi yoksa çağımız insanımı???
Klasiklerin özetini okuyup suç ve ceza' da çok ağırmış diyenleri, başını televizyon izlemekten kaldıramayanları, yarış atı yetiştiren eğitim sistemini eleştiren herkesin okuması gereken bir kitap.
Herkese iyi okumalar dilerim.
Fahrenheit 451 devlet sansürünün, totaliter rejimlerin dehşetini anlatan temel yapıtlardan biri sayılmasına rağmen, Ray Bradbury, romanı hakkında şöyle der:
"Romanım hep yanlış ya da eksik
ÇEKİLİŞİMİZ BİTMİŞTİR.
BUNCA ZAMAN EMEK VE KİTAP VEREN HERKESE SONSUZ TEŞEKKÜRLER. YÜREĞİNİZE SAĞLIK GÜZEL İNSANLAR..
Öncelikle bu çekilişe bağışladığı kitaplarla, emekleriyle, paylaşımlarıyla katkıda bulunan herkese çok teşekkür ederim. Sizlerin sayenizde çok daha güzellerini birlikte yapacağınıza şüphem yok. Şimdi kazananları seçme
Elimi yaktığım zamanlar dışında. :))
İnceleme yapmayı beceremediğim için uzak duruyordum incelemeden. Sonra dedim, kaç kaç nereye Merve. :D Tezli mezli bilimsel şeyler yazamayacağım, azıcık duygu ve düşünce sadece. Spoiler mıpoiler de bilemiyorum. Velhasılıkelammm..
Kitapların yakıldığı bir dünyada aslında düşünceler yakılmıştır. Düşüncelerin
İnsan «dokuzdan beşe» çalışan bir kişi olarak iş gücünün ya da yöneticiler ve kâtipler gibi bürokratik gücün bir parçası olmuştur. Çok az insiyatife sahiptir. Görevleri, işin yönetmeliği ile çizilmiştir. Basamağın, üstündekilerle altındakiler arasında çok az bir fark vardır. Hepsi, yönetmeliğin yapının tümü için, belirlediği işi, belirlenen hız ve belirlenen tarzda yaparlar.Hatta duygular bile tanımlanmıştır: neş'e, hoşgörü, güven, tutku ve hiç kimseyle çatışmadan herkesle geçinebilme yetisi. Eğlence de bu denli zorlayıcı bir yolla olmasa bile, benzer şekilde düzenlenmiştir.Okunacak kitaplar, kitap kulübünce seçilir. Filmler filmcilerle sinema sahipleri tarafından verilen ilânlarla saptanır. Geride kalanlarsa, hep yeknesaktır: arabayla pazar gezintisi, televizyon programları, kâğıt oyunları ve toplantılar. Doğumdan ölüme, pazartesinden pazartesiye, sabahtan akşama tüm faaliyetler düzenlenmiş bir örnek hale getirilmiştir. Böylesi bir düzenin ağına düşen kişi, insan olduğunu, tek bir birey olduğunu nasıl hatırlar? Düş kırıklığıyla, üzüntüyle, sevgi özlemi, hiçlik ve ayrı olma korkusuyla doluyken yaşama şansına bir kez sahip olduğunu nasıl aklına getirebilir?
Yazar, kitle iletişim araçlarının gelişmesini, bu gelişmenin medyayı değiştirdiğini ve dolayısıyla kamusal söylemin içeriğinin nasıl boşaltıldığını Amerikan toplumu üzerinden örnekler vererek anlatır.
Bir toplumda kültürel yok oluşun nasıl olduğu sorusunu, G.Orwell ve Huxley'den yola çıkarak cevaplamaya çalışmıştır. Ve açıkça Huxley'den yana