Arabi “Varlık rahmettir.” diyor. Nasıl var olduğumuzdan bağımsız olarak nefes alabiliyor, konuşabiliyor, bir araya gelebiliyorsak, ağzımdan çıkan kelimeler kulağınıza, oradan zihninize, gönlünüze ulaşabiliyorsa, şuradaki ağaç, çiçek bize bir şeyler söylüyorsa ve onu görüp anlayabiliyorsak, teneffüs ettiğimiz hava etrafımızda var olmaya devam ediyorsa, her sabah güneş yeniden doğabiliyorsa bütün bunların kendi başına çok büyük bir nimet olduğunu, şükre vesile olduğunu düşünmemiz lazım. Derin tefekkür insanı şükre götürür.
Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.
Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.
Sıkılırım,
Kuşlar cıvıldamasa dallarında,
Bir gece misafirim olsan yeter,
Dolar odama lavanta kokusu;
Soğur sevincinden sürahide su.
Ay pencerede durup durup güler.
Havva kızlarının en dilberini
Görsün diye aya karşı soyunsan!
Okşasam, öpsem, koklasam bir zaman,
Vücudunun ürperen her yerini.
Teneffüs eder gibi seviştikçe,
Doğacak çocuğum aklıma gelir;
Şiir söylerim saadete dair,
Odama misafir olduğun gece.
Cahit Sıtkı Tarancı
Mustafa Kemal hatıra defterine, "Dört aydır ilk olarak, az çok temiz bir havayı içime sindiriyorum," diye yazdı. "Çünkü Arıburnu ve dolaylarında teneffüs ettiğimiz hava çürümüş insan cesetlerinin kokusuyla zehirlenmişti."
Havva kızlarının en dilberini
Görsün diye aya karşı soyunsan!
Okşasam, öpsem , koklasa m bir zaman,
Vücudunun ürperen her yerini.
Teneffüs eder gibi seviştikçe,
Doğacak çocuğum aklıma gelir;
Şiir söylerim saadete dair,
Odama misafir olduğun gece.
«İlk defa saf hava teneffüs ediyordum. Arıburnu cephesi ateş hattı ve ona bitişik karargahlarda, insan cesetlerinin çürümesinden (taaffününden) kimyevî mahiyetini kaybetmiş bir hava teneffüs etmekteydik!»
Ey insan! Fenâya, ademe, hiçliğe, zulümata, nisyana, çürümeye, dağılmaya ve kesrette boğulmaya gittiğinizi tevehhüm edip düşün- meyiniz! Siz, fenâya değil, bekàya gidiyorsunuz. Ademe değil, vücûd-u dâimîye sevk olunuyorsunuz. Zulümata değil, âlem-i nûra giriyorsunuz. Sahip ve Mâlik-i Hakikînin tarafına gidiyorsunuz. Ve Sultan-ı Ezelînin payitahtına dönüyorsunuz. Kesrette boğulmaya değil, Vahdet dairesinde teneffüs edeceksiniz; firâka değil, visâle müteveccihsiniz!...
Güneş herkese aynı ışığı dağıttığı halde kuvveti ellerinde tutanlar bizim ondan kendileri kadar istifade etmemize hayret ediyorlar, buna müsaade etmek istemiyorlar. Zannediyorlar ki, herhangi bir tesadüfün bugün kuvveti onlara vermiş olması bizim bu havayı daha az teneffüs etmemiz, bu güneşte daha az ısınmamız için bir sebeptir.
‘‘Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.’’
Kitapta bende iz bırakan Orhan Veli dizeleri bunlar oldu. O yüzden yazmaya da ‘‘Ölüme Yakın’’ şiirinden bir alıntıyla başlamak istedim. Orhan Veli belki yaşarken de iyi insandı, çok seviliyordu ama o garipliği, anama duyurmayın dediği mahzunluğu; tarifsiz