Bir gün eğitim esnasında astronotlar yaşlı bir Kızılderiliyle karşılaşır. Adam orada ne yaptıklarını sorar. Astronotlar kısa süre içinde Ay'a yapılacak bir araştırma seyahatinin parçası olduklarını söylerler. Yaşlı adam bunu duyunca bir an sessiz kalır, sonra astronotlardan kendisine bir iyilik yapmalarını ister. Astronotlar "Ne istiyorsunuz?" diye sorar. Yaşlı adam, "Kabilemdeki insanlar Ay'da kutsal ruhların yaşadığına inanır. Onlara halkımdan önemli bir mesaj iletmenizi isteyecektim." Astronotlar "Mesaj nedir?" diye sorar. Adam kendi dilinde bir şeyler mırıldanır, sonra da astronotlara bunu ezberleyene kadar tekrar etmelerini söyler. Astronotlar "Bu ne demek?" diye sorar. "Bunu size söyleyemem. Sadece bizim kabilemizle Ay ruhlarının bilebileceği bir sır," der. Üsse geri döndüklerinde astronotlar uzun uğraşlardan sonra yerel dili konuşabilen birini bulurlar ve ondan mesajı tercüme etmelerini isterler. Ezberledikleri şeyi söyleyince çevirmen kahkahalarla gülmeye başlar. Nihayet sakinleşince, astronotların o kadar dikkatle ezberlediği sözlerin, "Bu adamların size söylediği hiçbir şeye inanmayın. Topraklarınızı çalmaya geldiler," olduğunu söyler.
Umarım kalbinizin dilini konuşan birini bulursunuz ve bu yüzden ruhunuzu tercüme etmek için , Bir ömür harcamak zorunda kalmazsınız.
Reklam
Varlık sahnesinde kendisine ömür verilen her canlı, günü gelince toprağa dönüşür. İşte o zaman geriye ne mal ne güzellik ne de birbirinden renkli elbiseler kalır. Mahmut Kaya hocamızın İbn Sînâ'dan tercüme ettiği şu dörtlük bu hâli ne güzel anlatmıştır: Burkulur yüreğim güller solunca Söner ümit nurum süre dolunca Selvi boylu ay parçası güzelin Kim bakar yüzüne toprak olunca
Sayfa 26
Neden Ağrı değil de Cudi dağı?
MÖ 586'da Bâbil Kralı Buhtunnasır Kudüs'ü işgal etmiş ve 40 bin Yahudi'yi başkenti Bâbil'e sürgüne göndermişti. bu işgal sırasında Süleyman'ın (as) mâbedi yıkıldı, tevrat'ın tüm nüshaları yok edildi. Gerçek Tevrat ortada kalmayınca sürgünde, ezverlerinde kalan pasajlarla yeni bir Tevrat oluşturdular. Herkes bildiği, aklında kaldığı kadarını söyleyip yeni kitaplarını meydana getirirken ortaya birçok eksik ve yanlış çıktı. Bunlardan biri de Tekvin 8.Bab'ın 4. ayetidir. Âyet şöyledir: "Ve gemi 7. ayda, ayın 17. gününde Urartu Dağları üzerine oturdu."Toparladıkları yeni tevrat'ta bu bölümü yazarken dağın ismi akıllarına gelmeyince, yanlış bir dağ ismi kullanmak yerine bölgenin genel adı olan Urartu Dağları ismini kullanmışlar. Farkındaysanız tek bir dağ değil, dağlar ifadesi kullanılmış. Ağrı, tek bir dağdan ibarettir. İlerleyen yıllarda İbraniceden Aramiceye tercüme sırasında bu Urartu adı Ararat'a dönüşüyor. İncil'e de bu şekilde geçince Hristiyan dünya Ararat'ı sahipleniyor. Bu nedenle ısrarla yıllardır Ağrı Dağı'nda Tufan'ın izlerini arıyorlar. Ancak hâlâ bulabilmiş değiller.
Bir gün tercüme edilemez bir şeye dönüşürsek İsmimi sana bırakıp dönerim geldiğim yere O zaman ikimiz de anlarız ki tanrı vaatte bulunmaz Sadece ayrılıktır bizim bilip bileceğimiz tek terbiye
Reklam
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.