Bir kılıf içinde, kendisini öylece gizleyen bir şehirdir Diyarbakır. Tadına varabilmek, onu sevebilmek için emek ister, terlemek ister. Bu şehri kılıfından soyup mahremiyetine girmeli. Eğer olur da bunu başarabilirsen Diyarbakır seni büyülemiştir artık ve kesinlikle kurtuluşu yoktur. Diyarbakır ovası geniş ve dümdüzdür. günbatısına bir yumurta koy, gündoğusundan gör derler ya, işte öyle dümdüz. Ova, yemyeşil, göz alabildiğine uzanıyor Diyarbakır’da. Diyarbakır’da işsizlik var, fakirlik var, çalışacak, para kazanacak tek bir fabrika bile yok memleketimde. Diyarbakır ovasında göç var, göç.
Erkenden çıkın Van’ı gezmeye. Bu şehri öğrenmek, tanımak mı istiyorsunuz, sabahı kaçırmayacaksınız. İlle sabah... Şehir sabahleyin soyunmuştur, çırılçıplaktır.
Yaz gelince Çukurova’yı sarıp sarmalayan sıtma bir ayda elli evlik köyden 18 bebenin ölümüyle yüreği yanmış köylü halkı,
Köroğlunun kır atını oynattığı ağaç denizine bezenmiş Bolu,
Antep’in kırmızı, çıplak dağları,
Balçık gibi su, bütün deliliğiyle ve haşmetiyle önünden akıp giden Amasya,
Kayıkların üstüne basa basa Kadıköy’den Eminönü’ne giderken dört bir yanı saran balık kokulu İstanbul’u okuyacaksınız
Asıl merak edilen ise bunca şehri, anı, hayatı gören Nuhun Gemisinide görebilecek mi?
Yaşar Kemal’in Bu Diyar Baştanbaşa’sının ilk cildi olan Nuhun Gemisi siz okur severlerle.