Daha radikal bir Vahdetçi duruş alacak olursak: Zaman aslında hiç başlamadı. Kaos asla ölmedi. İmparatorluk asla kurulmadı. Ne şimdi ne de hiçbir zaman geçmişin köleleri ya da geleceğin teminatı olmadık.
Tarihi beyninin iki yarım küresiyle de okuyabilen herkes bilir ki an be an bir dünya sona ermektedir – zamanın dalgaları artlarında yalnızca zaten ölmekte ve yaprak dökümünde olan kusurlu bir hafızanın, kapanıp taşlaşmış bir geçmişin işi bitik kuru anılarını bırakır. Ve an be an bir dünya doğmaktadır – bedenleri hissizleşmiş felsefecilerin ve bilim adamlarının bahane üretip durmalarına rağmen – tüm olanaksızlıkların onarıldığı, pişmanlık ve önsezinin halihazırdaki tek bir holografik psikometrik jestte yokluğa gömüldüğü bir şimdide.
Reklam
Yeryüzündeki tüm yaşamı yok edebilecek bir yol icat etmiş olmamızın anlamı ne? Pek bir şey değil. Bunu kendi bireysel ölümlerimizi müşahede etmekten kaçabilmek için düşledik. Iskartaya çıkarılmış bir ölümsüzlüğün ikiz görüntüsü işlevi görecek bir simge yarattık. Çatlak diktatörler gibi kendimizle beraber her şeyi Abis’in derinliklerine götürme fikrine bayılıyoruz.
Beynimizdeki son polis de son tatmin olmamış arzumuzla mıhlandığında – belki de etrafımızdaki manzara dahi değişmeye başlayacaktır…
Kamusal alanlara bir fotokopi flyer yapıştırın, on iki yaşlarında güzel bir oğlan resmi, çıplak ve mastürbasyon yapıyor, açık bir başlık: TANRININ SURETİ.
Bu kitap yüzeyinin kayıtsızlığıyla, adeta cam gibi oluşuyla, diğerlerinden ayrılır. Kuyruk sallamaz ya da hırlamaz bilakis mobilyaları dişleyip becerir. Bir ISBN numarası yoktur ve müridi olmanızı falan da beklemez ama çocuklarınızı kaçırabilir.
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.