İsteklerinizden vazgeçin -ki buna rıza ve teslimiyet denir- göreceksiniz ki acılarınızın en önemli kaynağı kuruyacaktır. Nitekim "Ne varlığına sevinirim, ne yokluğuna yerinirim" diyen Yunus'umuz, dikkatlerimizi bu hakikate çekmeye çalışır.
Kimseye kendinizi sevdirmeye kalkmayın! Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi sevilmeye bırakmaktır.
Önemli olan; hayatta "en çok şey"e sahip olmak değil, "en az şey"e ihtiyaç duymaktır.
Kişinin başkalarına kendini sevdirmeye çalışması, aslında onların sevgilerinin mülkiyetini elde etmek istemesi anlamına gelir. Oysa yapılması gereken bir tek şey vardır: kendini sevilmeye bırakmak.
Sahip olmak değil, sadece olmak, yani rıza ve teslimiyet. Nasip edilen kadarıyla, yani sevilme istidadı kadarınca sevilmek.
"Mü'minler onlardır ki, başlarına bir musibet geldiği zaman, "Biz Allah içiniz ve O'na döneceğiz." deyip teslimiyet ve rıza gösterirler."
– Bakara, 157
..daha vakti gelmeden, "kabım" diye tanımladığımız şeye göre tecelli beklemek de yanlıştır, çünkü tecellinin zamanını belirleyen bizler değiliz! Nefsin alt kat sakinlerinin yaşadığı mutsuzluğun ve doyumsuzluğun nedeni işte bu süreçtir. Halbuki üst kat sakinleri, sabırla beklemenin sonucunda, kab hazır olduğunda, yani "hâl" tamamlandığında, tecellinin vuku bulacağını bilirler ve teslimiyet, tevekkül, tefvîz, rıza, itminan/güven, reca/ümit içinde yaşarlar. İşte aradığımız, huzur, barış ve selamet bu kadar yakındır.