Dinimizde rabıta, tefekkürün bir çeşididir. Tefekkür, varlıkları ve olayları düşünüp onlarda gizlenen ilâhî rahmeti, hikmeti, kudreti farketmek ve bu vesile ile kalbi zikre geçirmektir. Tefekkür farzdır. Kalbin en önemli vazifesi tefekkür yoluyla uyanmak ve yüce Allah’a bağlanmaktır. Allah Teâlâ’nın zatından başka her varlık tefekkür edilebilir, hayale alınıp üzerinde derin derin düşünülebilir. Rabıta yapmak insana ait bir özelliktir. Kalbi ve gönlü olan herkes bir çeşit rabıta yapar. Ancak her rabıta şekli kalbi uyandırıp Allah’a ve ahirete bağlamaz. Tasavvufta tavsiye edilen rabıta, kendisine bakılınca yüce Allah’ı hatırlatan bir kâmil insanı sevmekten ve düşünmekten ibarettir. Kâmil insanın kalbi Allah Teâlâ’nın en fazla nazar ve tecelli ettiği bir mahaldir. Bu kalp, ilâhî aşk ve zikirle mâmur olmuştur. Ona bağlanan kalp de o aşk ve zikirden nasiplenir, beslenir, kuvvetlenir, mâmur olur. Rabıta, müridin kâmil mürşidini hayal ederek kalbini onun kalbine bağlamasıdır. Rabıta, birbirini seven ruhların kaynaşmasıdır. Rabıta, kalbin kalpten nur ve feyiz almasıdır. Rabıta, gönlün gönüle bakışı ve birinden diğerine sevgi akışıdır. Rabıta, müridin terbiyesi için en mühim bir vasıtadır. Rabıta namaz gibi şekli, zamanı ve usulü dinimizce belirlenmiş bir ibadet değildir; kalbi uyandırıp huşu ve huzur içinde ibadete hazırlamaktır. Rabıta, manevi terbiye aracıdır. Rabıta, azgın nefis için en güzel ıslah ilacıdır. Rabıta, gafil kalbin uyanık kalbe bağlanıp uyanmasıdır. Rabıta, üzerine devamlı ilâhî feyzin aktığı kalbe bağlanıp ondaki sevgi ve feyzi çekmektir.
NEFİS İLE MÜCADELE
Önce tefekkürle işe başlayacağız. Allah Teâlâ’nın hikmet ve kudretini gözler önüne seren şu kainat üzerinde çokça düşünmek lazımdır. Tefekkür kalbi uyanık tutar. Kalbi uyanık kimse nefsin hilelerini kolay farkeder. Sonra zikir ile kalbi kuvvetlendirmeli. İlimle ne yapacağımızı bilmeli. Her şeye ibretle bakmalı. Ölümü düşünmeli. Helâl lokma yemeli. Hizmetlerle kendimizi korumaya almalı.
Sayfa 238Kitabı okudu
Reklam
"Elbette entelektüel insanın bu karakteristiği onun diğerinden bir fazla ihtiyaca ; okuma, gözleme, tetkik , tefekkür ve tatbik etme ihtiyacına , sözün kısası kimse tarafından rahatsız edilemeyeceği serbest zaman ihtiyacına sahip olduğunu ima eder."
Hakkıyla anlaşılmamış her şiir yalnızdır, üzerinde yeterince tefekkür edilmemiş her söz, aşkla dinlenmemiş her şarkı, şükürle temaşa edilmemiş her manzara, gerçek bir teslimiyetle varılmamış her secde yalnızdır.
Şeriat ve kadın:
Bir kere her şeyden önce "Allah kimini kimine üstün kılmasından ötürü ve erkeklerin mallarından sarf etmelerinden dolayı erkekler kadınlar üzerinde hakimdirler. İyi kadınlar gönülden boyun eğendir" (K. 4 Nisa 34) şeklindeki verileri belletirken Tanrı'nin erkekleri "güçlü, kuvvetli ve maddi tesekkül bakımından kadından üstün" yaratmış olduğunu belirtir; üstelik bir de erkeklerin kadınları yedirip içirdiklerini, giydirdiklerini, yani her türlü masraflarını ve ihtiyaçlarını karşıladıklarını ekler. Ancak eklerken şunu gözardı eder ki erkeğin her türlü hizmetini gören kadının hakkını erkek yedirmek, içirmek, giydirmek suretiyle ödeyemez ve bazı hallerde de erkeği yedirip içiren ve giydiren kadındır: tıpkı Hatice'nin Muhammed için yaptığı gibi. Bilindiği gibi Muhammed, Mekke'de çobanlık yaparken kendisinden 15 yaş büyük Hatice adında zengin bir kadınla evlenmiş ve rahata kavuşmuştur. Nitekim bunun böyle olduğunu "Yoksul olduğum yıllarda (Hatice) varlığını benimle paylaştı." diyerek ortaya vuran kendisidir.
Hakkıyla anlaşılamamış her şiir yalnızdır, üzerinde yeterince tefekkür edilmemiş her söz, aşkla dinlenmemiş her şarkı, şükürle temaşa edilmemiş her manzara, gerçek bir teslimiyetle varılmamış her secde yalnızdır.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.