Necip Fazıl Kısakürek'in farklı kitaplarından birisi daha. Kitap üç bölümden oluşuyor.
1-Edebiyat Mahkemeleri
Edebiyat dünyasının ünlü simalarından Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Yahya Kemal ve Nurullah Ataç gibi isimlerin bir mahkeme mizanseni içinde eleştiriliyor yargılanıyor. Tabiki burda yargılanan edebi kimlikleri. Bu kişiler sorgulama ve
Ölçülerin alt üst edildiği bir dünyada yaşıyoruz. Fikret (Tevfik Fikret), tırnaklarının ucuna kadar aristokrattır. Başka deyişle Avrupa'nın ölçülerine göre halis bir "sağ". Akif (Mehmet Akif Ersoy) ise iliklerine kadar halktandır. Yani aynı ölçülere göre "sol"un kendisi. Ne var ki, her iki şair de Batı'dan yanlış olarak aktarılan hödükçe sıfatların yüzde yüz dışındadır. İkisi de bir yıkılış döneminin bütün ızdıraplarını yaşayan ve gönülleri kendi ülkelerinin meseleleriyle dolu birer Osmanlı. Aradaki mizaç farkları daha çok yetişme tarzlarından, aile çevrelerinden gelir. Fikret, politikacıların kaleminde bir sosyalist olarak yüceltilmiş; Akif ise muhafazakârların bayrağı olarak alkışlanmıştır. Fikret'te sosyalizmi ifşa edecek tek mısra bulmak kabil değildir. Akif ise sömürgeciliğe bütün gönlü ile düşman, ilerici ve samimi bir sanat adamıdır. İnsanları kaypak klişelere hapsetmek sadece cehaletimizi ifşa eder.
Tevfik Fikret birgün Mehmet Akif Ersoy ile yolda karşılaşır.
Tevfik Fikret der ki:
Mehmet biliyorsun hepimiz bir gün ölücez. Sen de ölüceksin gömücez seni bir mezara. Sonra mezarının üzerinde otlar biticek. Bir inek gelicek ve o otları yedikten sonra az öteye gidip pisleyecek. Ben de o pisliğin yanına gelip vay be Mehmet ne idin ne oldun diycem.
Bunun üzerine Mehmet Akif:
Sen de birgün ölüceksin Tevfik. Seni de mezara gömücez. Senin de mezarının üzerinde otlar biticek ve bir inek gelip o otları yedikten sonra az öteye gidip pisleyecek. Ben de o pisliğin yanına gelip "vay be Tevfik hiç değişmemişsin" diycem. 😆😂🤣
Selim İleri gençlik dönemimde en severek okuduğum yazarlardan biriydi. Özellikle lise dönemimde yatılı okulda oldukça bireysel bir yaşam sürerken İleri'nin duyarlıklı öyküleriyle son derece benzer bir ruh halinde olurdum. Cumartesi Yalnızlığı, Bir Denizin Eteklerinde, Dostlukların Son Günü ruhumda izler bırakmış öykülerle dolu kitaplarıydı. Daha
Neyzen daha küçük bir çocukken etrafına topladığı akranlarına kendi yaptığı kavalı çalarken, on üç yaşına geldiğinde sara (epilepsi) hastası olacağını nereden bilebilirdi? Bu hastalık bir yandan eğitim hayatının bitmesine sebep olurken, diğer yandan onu “Neyzen Tevfik” yapan yaşantısına da başlangıç olmuştu. İzmir Mevlevihanesi, İstanbul Fethiye
Derdi olmalı insanın, derdi. Sakın "oğlum kafayı mı yedin, durduk yere niye derdimiz olsun" gibilerinden karşı saldırıya geçmeyin, yenilirsiniz. Yenilirsiniz çünkü herkesin ama az ama çok bir derdi olduğunu gözardı edip en başta kendinizi kandırırsınız. Bundan mütevellit ben de şöyle derim; maddeye bağlı olan dert, dert değil belki
Namık Kemal,Tevfik Fikret ve sonra Mehmet Akif de yoktu artık. Vatan şiirinin bu üç büyük zirveli sıradağlar üstüne ölümün karabulutu indi. Bütün ölçüleri ve haysiyetiyle düşünürsek bugün Türk vatanı şairsizdir.