Harem-i Şerîf’te meşgul-i ibâdet oldum. Sünuhat-ı kalbiyye-i fakiranem olmak üzere şu münacaat husûle geliverdi. Münacaat Halık-ı kevn ü mekan-ı zî-şânsın ya Rab meded Sahib-i gufran-ı bî-pâyânsın ya Rab meded Kulların mü’minlere ebvâb-ı ihsanın açık Sahib-i cûd u kerem süphansın ya Rab meded Aşıkanın ruz u şeb dökmekdedir gözden yaşı Cism-i
512 syf.
·
Puan vermedi
Bediuzzaman Said Nursî (KS.)'nin bu eserinde 33 Lemâ ve Münacâat yer almaktadır. Eserin içeriğinde çeşitli konular ayetlerin tefsiriyle hadislerin ve bazı alimlerin izahıyla ifade edilir. Üstad'ın değindiği en ağır konu Tevhid, İman, Sünnet-i Seniyye ve İhlas'ın temel düsturlarıdır. Nitekim üstad tevhid'in önemini ve iman esaslarını şu meşhur
Lem'alar
Lem'alarBediüzzaman Said Nursî · Rnk Neşriyat · 20044,565 okunma
Reklam
Eski Türk Edebiyatında divan mukaddimeleri, tevhid, münacaat ve na'tlardan önce besmeleyle başlamaktadır.
Şairin, avaını ve bayağı lafızlardan da sakınması icab eder. Aynı şekilde kulla­ nıla kullanıla mübtezel (alelade) hale gelen sokak lakırdılarından (argolardan) da da­ ima uzak durınalıdır. Çünkü bu şekilde tedavül eden ve kullanılan lafızlar kelamı be­ lagat seviyesinin altına düşürür. Keza mübtezel manalardan da sakınır. Çünkü herkes tarafından bilinen bu nevi manalar da kelamın belagat seviyesinde olmasına engel teşkil eder. Zira bu vaziyet, kelamı mübtezel (hackneyed, bayağı) bir hale getirir. Onu bir şey ifade etmez (manasız) bir dereceye yaklaştırır. Mesela "ateş sıcaktır" ve "sema üzerimizdedir" cümleleri böyle (mübtezel, alelade cümleler)dir. Bir keliim bir şey ifade etmez duruma yakın olduğu nisbette belagat mertebesinden uzak kalır. Çünkü anlamsızlık ve belagat (bir ifadedeki) iki uç noktadır. Bundan dolayıdır ki umumiyet itibariyle "nübüvvet" ve "ilahiyat" mevzularındaki (naat, münacaat, ilahi ve tevhid gibi) şiirler o kadar çok iyi değildir. Ve bu mevzuda ancak büyük şairler maharet gösterebilirler. O da (bu çeşit şiirlerin) az bir kısmında ve bir sürü müşkilat­ la. Çünkü bu çeşit şiirlerin manaları cumhur arasında tedavül etmekte (ve harcıalem bir hale gelmekte), bu yüzden netice olarak mübtezel bir hale dönüşmektedir
Sayfa 1039 - Dergah
İrfan sahiplerinden biri; yaratanına şöyle münacaat ediyordu: - "İlahî, takdir senin, irade senin ve nefsimdeki marifeti de sen halk eyledin.." Bunun üzerine şu nidayı içinden duydu: - "Ey kulum, bu dediğin TEVHÎD'in icabıdır; kulluğun icabı değildir." Bundan sonra, o kul şöyle dedi: - "Ben hata ettim, günah işledim, nefsime zulmettim." Bu itiraftan sonra, ikinci defa yine bir ses geldi: - "Ben de seni bağışladım, affettim, merhamet eyledim."
Bu hususta Adem a.s. nebi ile iblis -şeytan- misal getirilebilir. İblis işini kadere havale etti, kâfir oldu; kovuldu.. Adem a.s. nebi isyanı, hatayı özünde bildi, rahmete erdi; kurtuldu.. Her Müslüman için gerekli olan odur ki: Kaderin inceliği üzerinde düşünmeye. Böyle bir hale kapılan, teşvişe düşer; şüpheler içinde kalır. Sonra, zındıklık haline kaçması da ihtimal dahilinde olur. Her müslümanın; Allah-ü Teâla'nın, HAKÎM olduğuna kani olması gerek... İnsanın, bu âlemde oluşunu gördüğü işlerin her biri, bir hikmete mebni oluyor. İnsan; bu dünya evinde, küfür, nifak, fısk ve benzeri işleri, Allah'ın C.C. kudretini izhar için yaptığını ve bildiği hikmete binaen olduğunu bilmeli... Bunların büyük sırrı var.. Allah-ü Teâla kudretini izhar eder. Peygamberimiz MUSTAFA' dan S.A. başkası bu işlere akıl erdiremez; muttali olamaz. Şöyle bir hikaye anlatılır: - İrfan sahiplerinden biri; yaratanına şöyle münacaat ediyordu: - "İlahî, takdir senin, irade senin ve nefsimdeki marifeti de sen halk eyledin.." Bunun üzerine şu nidayı içinden duydu: - "Ey kulum, bu dediğin TEVHÎD'in icabıdır; kulluğun icabı değildir." Bundan sonra, o kul şöyle dedi: - "Ben hata ettim, günah işledim, nefsime zulmettim." Bu itiraftan sonra, ikinci defa yine bir ses geldi: - "Ben de seni bağışladım, affettim, merhamet eyledim."
Reklam
Mürettep bir divanda manzumeler, bölümlere göre şöyle sıralanır: 1. Bölüm: Kasideler (Tevhid, münacaat, nat ve padişahlar ile devlet büyüklerine yazılan övgüler vs.). 2. Bölüm: Tarihler (Ebced hesabı esas alınarak söylenmiş doğum, ölüm vs. önemli zaman dilimlerini bildiren şiirler). 3. Bölüm: Musammatlar (Terkibi bend, murabba, tahmis vs. şiirler). 4. Bölüm: Gazeller (Her beytin son harfi esas alınarak Arap alfabesine göre alfabetik dizilmiş gazeller). 5. Bölüm: Kıtalar (Kıta, matla, muamma, lügaz, müfred, azade vs. küçük şiirler). Bazen bir şairin, bu bölümlerin her birinde ayrı ayrı eser vermediği görülür. O zaman kitabı Divançe adıyla anılır.
Biz bu hususta bu i'tidâl üzere herşeyiyle tam uyumlu olan kâmil sureti aktarmakla yetindik ki, Hakk yolunda seyre yeni başlayan mürîd bu sûretin hayâlini kalbinde hâzır etsin. Ve buradan elde edemediği şeyler için bu sûretin hayâlinden yardım istesin. Bu kul ne zaman ki, bu sûreti kalbinde hâzır ederse dâimî tefekkür ile en büyük saadet hâsıl olur ve kendisiyle Resûlullah (s.a.v.) arasında vâsıtasız yardım yolu açılır. Saflaşır, nefsini tezkiye edici amellere girişir ve nefsî hatıralardan, aklî hatıralardan ve diğer hatıralardan soyutlanarak hâlis olursa bir anda rûhlar âleminden gelen Muhammedî suretle karşılaşma makâmına yükselir. Bu kişi için bulunduğu hâl üzere Muhammedî sûret zâhir olur ve kul bu Muhammedî sûrete münacaat eder; onunla konuşur. Ashâbının Hazret-i Resûlullah’tan (s.a.v.) alışı gibi o da Hazret’ten alır. Ve ne zamanki bu kul has tevhîd ehlinden olur; bundan sonra (sûrete âit kemâllerden daha ileriye geçerek) Hazret-i Resûlullah'ın (s.a.v) mânevî kemâllerini müşahede eder.
Ey ihsanı bol Allah'ım! Sana hamdederim. Ey yegâne Ma'bud! Senin önünde eğilirim. Yücesin, kullarından dilediğine sonsuz nimetler verirsin. Dilediğini hüsrana duçar edersin. Ey Yaradanım! Sana sığınırım. Varlık ve darlık zamanında Sana münâcaat ederim, her an sana yalvarırım. Gerçi günahlarım çok, fakat Senin afvın ondan daha büyüktür, ümitsizliğe