“Kitap, karışık betimlemeler ve karışık analizler ile başlar. Betimlemeler bittiğinde, olaya ani bir giriş yapılır. Bu girişte fazlaca felsefeye yer verilip, duygulardan bahsedilir. Sevgi, ön plana çıkartılmıştır. Sonra heyecanlı bir macera başlar. Macera kısmı duyguların en yoğun yaşandığı ve karakterlerin, travmalar ile karakterlerinin oluştuğu
Dünya ancak İslam gelirse düzelir, insanlar ancak gerçek mü'min olursa iyi insan olur, medeniyet, ilerilik, refah, demokrasi, insan hakları o zaman gerçekten tezahür eder, o zaman herşeyin sahtesi gider, hakikîsi gelir.
Bugün yapılan başkalarının s-öz-üne, öz-üne katılmaktır; katılmaya çalışmaktır. Bir temsille, yapılan, başkalarının özlerinin tezahürü olan sofrada yer kapmaktır. O sofrada bizi temsil eden hiçbir tezahür olmadığı için, kabul görmek adına kendimizi o tezahürlere benzetmeye çalışmaktır.
...
Öz'ümüz yoksa, hakikatimiz, hakikatimiz yok ise dışarıya, ötekine söyleyecek bir s-öz-ümüz, siyasetimiz de bulunamaz. Nitekim bu gerçeği tespit eden atalarımız şöyle demiştir: "S-öz, öz-dür." Kısaca, öz'ü olmayanın s-özü, sözü olmayanın hakikati, hakikati olmayanın siyaseti olmaz.
Şu kâinat semasının gurubu olmayan manevî güneşi olan Kur’ân-ı Kerîm, şu mevcudat kitab-ı kebîrinin âyât-ı tekviniyesini okutturmak, mahiyetini göstermek için şuaları hükmünde olan envârını neşrediyor. Beşerin aklını tenvir ile, sırat-ı müstakimi gösteriyor. Beşeriyet âleminde her ferd, hilkatindeki maksatlar ve fıtratındaki arzular ve istikametindeki gayesini o hidayet güneşinin nuru ile görür ve bilir. O hidayet nurunun tecellisine mazhar olanlar, kalp kabiliyeti nisbetinde ona âyinedarlık ederek yakınlık kesb eder. Eşya ve hayatın mahiyeti o nur ile tezahür ederek, ancak o nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir. Ezelî Güneş’in manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur’ân-ı Kerîm, akıl ve kalp gözüyle hak ve hakikati görmeyi temin eder. Onun nurundan uzakta kalanlar, zulmette kalırlar. Zira her şey nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir. İşte şu hakikatin manevî ve sermedî güneşi olan Kur’ân-ı Kerîm’in nur-u tecellisine bu asrımızda “Nur” ismiyle müsemmâ olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi mazhar olmuştur. O Nur’lar ki, zulmetten ayrılmak istemeyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla gündüzünü gece yapan sefahetperest, aklı gözüne inmiş, zulmette kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlerine tevcih ederek, sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor.
…
Insan aklını sınırları olmasa mucize denen kavram olur mu?
Bu sınırlar değil mi yaşamın yalnızca küçücük bir bölümünün algılanmasına neden olan? İdrak ötesinde tahayyül edilemeyen muazzam tezahürlerin minicik kırıntılardan nasiplenen ayrıcalıklı beyinler bile ne algıladığının tam farkında olamıyorsa yaşam nasıl tarif edilecek?
Akıl ile tezahür arasında perde algıları karşılaştıracak elbet. Kargaşa Bu yüzden çıkacak, vahşetin kerteleri haslet olup hücreleri bu yüzden esir edecek. Böylece insanın olduğu yerde yarış ve savaş alacak dizginleri ele...
Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek değil, mevkiini suiistimal edenlerden, mafya ile yola düşenlerden, dini siyasete alet edenlerden ve ülkenin kasasını boşaltıp üstüne üstlük bir de sağı solu tehdit edenlerden kaçıp kendi canını kurtarmaktır.
Bundan sonra yaşayacağın