1907 yılında kaleme alınmış olan bu kitapta yeni bir dünya düzeninin kurulmasına yönelik çalışmaları anlatıyor. Dünyadaki tüm dinler kalkacak, düzen değişecek. Ve DÜNYANIN EFENDİSİ tek olacak. Bu düzen de HÜMANİZM olacak. Peki bu tamamen barış, insan haklarının korunması, hiç kimsenin birbirinin canına kast etmeyeceği bir dünya düzenini kurmaya yönelik çalışmalarda nasıl bir yol izlenecek, verilen sözler tutulacak mı ? En önemlisi başarılı olunacak mı? Yoksa bu düzen kurulurken alınan kararlarda kendileriyle tezat oluşturabilecek tavırlar mevcut mu?
İşte bu soruların cevabını bu kitapta bulacaksınız ? Keyifli okumalar dilerim.
Dünyanın EfendisiRobert Hugh Benson · Arunas Yayıncılık · 201770 okunma
Özgün ve iyi işlenmiş bir alt-tabaka kadın teması, temanın biricikliği sayesinde gün ışığına çıkmamış çarpıcı benzetme ögeleri, duygusal olarak güçlü imgeler ve bütünlüklü yapısı ile olmuş dedirtmiştir.
Didem Madak, şair/şiir bütünleşmesinin/birleşmesinin en uygun örneklerindendir. Kendisi de bunu şu sözlerle tasdik etmektedir: ‘’Şiirimin gizli
Spoiler olabilir
Çocuk en arka sıraya arkadaşının yanına oturdu. Hoca geldi ve ders başladı. Tahtaya bir şey yazıyordu ama çocuk ne yazdığını göremiyordu. Arkadaşına döndü. Sen görüyor musun, diye sordu. Evet görüyorum, deyince çocuk ağlamaya başladı. Kör olmuştu. İşte o çocuk bendim.
Şuan 7 numara gözlük takan
Birgün tatilden dönersin ve evin darmadığındır. Bir sürü eşya ve anı yerdedir. Senin olana saygısı hiç olmayan biri veya birileri gelip dağıtmıştır evini. Bildiğin evin paramparça olduğudur. O ev ki bir sürü gizi barındırır. Sustuğun anları mesela. Kavgan bir köşeye sinmiş seni bekliyordur. Ürkmüştür. Oysa yaşanırken ne kadar canlıdır senin
Entelektüel Sözcükler
abesle iştigal: Yersiz, yararsız işlerle vakit öldürmek
absorbe: (Enerji, kuvvet vb. için) Soğurma, yutma, içine alma, yutma.
adaptasyon: Uyarlama
adapte: Uyum
afaki: Belli bir konu üzerine olmayan, dereden tepeden (konuşma)
ajitasyon: Duygu sömürüsü yapma
ajite: Duygu sömürüsü, kışkırtmak, körüklemek
akabinde:
Nihayet 517 sayfa olan kitapçık bitmiş bulunuyor .. kitapçık diyorum çünkü gerçekten muazzam kurgusuyla soluksuz cabucak bıten bır kıtap oldugu ıcın.. 517 sayfa olup da hıphızlı bitecek ender kitaplardan..
şimdi kurgu demişken yazarın hayal gücünü kusursuz olarak kitaba aktarımı ve birden o kadar entrika içinde neler olacak merakınızın sürekli
İkilik, tezat kurma açısından çok bereketli. Aynı zamanda ikilik, bir kurgu eseri çok fazla parçaya ayırıp okurun kafasını karıştırmaktan sakınmak için de iyi bir yol. Beyaz Kale de bu güvenli yoldan ilerleyen, okurken fazlasıyla güvenli sularda kalındığını düşündürten bir kitap.
Hikâyenin çıkış noktası güzel. Venedikli bir savaş esiri, Osmanlı
Bir gün Viştasep Şah bir seferden dönerken, bir yere vardı ki orada Zerdüşt öğrencilerini eğitiyordu. Bu yer bir bağı anımsatıyordu ve Zerdüşt de öğrencileriyle birlikte burada yaşıyordu. Zerdüşt ismi o zamanlarda çok meşhurdu. Şah da uzun zamandır böyle bir fırsat kolluyordu ki Zerdüşt'ü ziyaret edip ona dünya, yaradılış, yaşam ve diğer konular
Roman ile kişisel gelişim arası bir tat verdi. İsmi fazlasıyla dikkat çekiciydi benim için, temin ederken. Hele de sokağa çıkma yasağının bile büyükşehirlere vurduğu bir dönemde o şehirlerden birinde bir abdal hayatı sürmek isteyen biri olarak bakınca daha bir lezzetli geldi. Günümüz tüketim çılgınlığı, faiz lobisi , bankaların kirli bir düzen sunduğu insanoğlunun bu tuzaklara düşme eğiliminin yanlışlığını tek bir din değil de birçok dini harmanlayip peygamberlere atıfta bulunarak daha da güzel bir hale getirmiş. Son kısımda teşekkür ettiği kişilere bakarsak romanin kahramanları da tamamen gerçek kişilerden oluşuyor. Bir eksi yanı olaylararasi geçişlerin çok net olmaması ya da kopuk olmasıydı. Bir diğeri ise Suelo'nun arada parayla ilgili işler içinde bulunarak tezat yaşamasiydi.
" İnsanların yalnızca kalplerini açıp ellerindeki fazlalıkları , ihtiyacından daha az şeylere sahip olanlara vermeleri için yakariyorum. Bu dileğim gerçek olsaydı çöp toplamama kesinlikle gerek kalmazdı."
edebiyatburada.com/huseyin-kaptano...
Varlığın sürekli devinen hızı içinde olgulara bağlı olayların tümünün tesadüfi oluşuna inanış aşamasında hepimiz belli oranda aynı görüş içine yerleşiriz. Belli kadim sistemlere tabi gibi duran bu zincirleme düzeneğin içinde üst ciddiyet arayışı sürerken
Başlangıçta jön Türkler tarafından Batı merkezli modern düşüncenin değerleri ile İslâm’ın bir tezat teşkil etmediği, hatta modern düşüncenin dinamiklerinin birçoğunun İslâm’da bulunduğu ileri sürülmüştü. Bu yaklaşımın temelinde, genelde modernleşmeye özelde ise jön Türk hareketine İslâmî bir meşruiyet kazandırma düşüncesi bulunduğundan, zamanla İslâmî değerler geri plana itilmiş ve pozitivist ve materyalist ilkeler ağırlık kazanarak laik bir düzenin temelleri atılmıştır.
Şükrü Hanioğlu jön Türk hareketinin bu özelliğine şu ifadeIeriyle dikkat çeker:
“Sonunda istenen laik bir düzen olduğuna ve bu da din farklılığını ortadan kaldırarak, vatandaşlık bilincini kuvvetlendireceğine göre, bu alandaki propagandanın yapabileceği ters işlev, istenilenin dışında bir etkiyi ortaya çıkarabilirdi.
Kuşkusuz başta mantıklı gelen bu düşüncenin ihmal ettiği bir yön vardırki o da ahali ve ona ulaşmak için kullanılan bir araç olarak düşünülen “din” kavramlarının, sistemde yalnızca ikincil bir parça olduklarıdır. Toplum, seçkinlerin belirgin bir şekilde etkileyebildiği bir işleyişe sahip olduğuna göre; Jön Türklere göre yapılması gereken ; kitleye, kendi benimsedilderi değişiklikleri icabında bir dinî elbise içinde halka mal ettirmekten ibaretti. Pek çok modern fikrin hadislerin desteğiyle ortaya konulmasının nedeni budur. Bunun bir diğer görüntüsü, materyalist eski İslâm düşünürlerinden ilginç parçalar bularak, dini toplumsal içeriği dişinda, kullanilmasi anlamlı gözukmeyen bir kurum haline geldi.317
317.Hanioglu,age.,s.623,624