Oyunu ile varlığını öğrendiğim bir kitap serisi The Witcher, oyununu oynamadım, uyarlamasından önce aslını tanımak istedim.
Fantastik kurguyu çok severim, bu seriden de biraz beklentim vardı, mükemmel konu, mükemmel karakterler olmasa da özgün bir seri beklentisi içindeydim ancak kitap bir çok mit ve eski masalların karışımı ile harmanlanmış, zeki, yetenekli ve biraz da muzip bir baş karakterle bize sunulmuş bir eser.
“İnsanlar, canavar ve canavar hikâyeleri uydurmayı severler. Bunu yaptıkları zaman kendi canavarlıklarını görmezler. İçkinin dibine vurduklarında, sahtekârlık, hırsızlık yaptıklarında, karılarını kayışla dövdüklerinde, yaşlı büyükannelerini aç bıraktıklarında, tuzağa düşmüş bir tilkiyi gübre yabasıyla delik deşik ettiklerinde ya da dünyada yaşayan son tekboynuzu ok yağmuruna tuttuklarında gün ağarırken kulübelerin arasında dolanan Bane’in onlardan daha kötü biri olduğunu düşünmek işlerine gelir. Böylece yüreklerine su serpilir. Yani yaşamak kolaylaşır.”
Kitap özgün pek bir şey barındırmasa da okuması zevkli idi, sıkmadan sayfalar ilerliyor. Ancak kitaptaki olayların çoğu birbirinden bağımsız olduğu için bütünlük tam anlamıyla sağlanamamış, bu da eksi yönde etki etmiş kitaba. Giriş kitabı olarak fena değildi ancak diğer kitapların daha güçlü olması ve daha sağlam bir hikaye ile karşımıza çıkması gerekiyor. Şimdilik seriye devam etmek istiyorum ama Kader Kılıcı da böyle zayıf olursa devam etmem muhtemelen.