Makaryalıların yasalarını örnek vereceğim: Kral tahta çıktığı gün kurbanlar keser ve hazinesinde hiçbir zaman bin altından ya da buna eşdeğer gümüşten daha faz- lasını bulundurmayacağına dair yemin eder. Anlattıklarına göre bu yasa, ülkesinin refahını kendi zenginliğinden önde tutan muhteşem bir kral tarafından konulmuş. Böylece hazinede fazla para birikerek halkı yoksullaşmasının önüne geçilmiş. Bu miktarda bir hazinenin iç isyanlar ya da krallığa dışarıdan gelen saldırılar gibi herhangi olası bir durumda yeterli olacağını ve sonraki kralların, üzerinde halkın hakkı olan kısmına el koymasını önleyeceğini düşünmüştü. Ama bu kuralı koyma nedeni özellikle bu ikinci olasılıktı. Ayrıca paranın serbest dolaşımda kalarak gerektiğinde ticari amaçlarla kullanılmasını da göz önünde bulundurmuştu. Hazineyi olması gereken değerin üzerine çıkaran tüm olağandışı gelirleri dağıtması gereken kral, halkına zulüm uygulama tuzağına da kendisini kaptırmayacaktır. İşte böylesi bir kral kötülük peşindeki insanların korkulu rüyası, iyilerin ise baş tacı olacaktır. Ben bunları söylediğimde aksini düşünen insanlar ağzımdan çıkan her söze karşı kulaklarını tıkamaz da ne yapar,söyleyin!"
Devletin asli görevi halkın ihtiyaçlarına göre işleri düzenlemek ve bireylerin kendilerini, zihinlerini geliştirmeleri için gerekli olan zamanı sağlamaktır. Çünkü mutlu yaşamın böyle mümkün olduğuna inanırlar.
Hiçbir anlam ifade etmeyen abartı saygı gösterilerinden etkilenmek de büyük aptallıktır; bir insanın şapkasını çıkarması veya dizlerini bükerek reverans yapması, bir başka insana ne ölçüde zevk verebilir veya samimi gelebilir?
İşçiye gelince, nedir işçinin kaderi? Bugün için verimsiz, kısır bir işin altında ezilmektir ve yarın için beklediği de yoksulluk, dilencilik içinde geçecek bir ihtiyarlıktır.
Toplumda bir kez özel mülkiyet oldu mu, insanlar en fazla mülkiveti elde edebilmek için bütün vollan, diger insanlar yoksul birakmak pahasima denerler ve bu da bir kısım insanın zengin, diğerlerinin de yoksul olmasına sebep olur.