Teşhisin hastalık olmadığını akılda tutmalıyız. Modern toplumlarda, herkes teşhis yapabilir ve yapar: Teşhis koymak demokratikleştirilmiştir, farklı farklı çoğunluklar teşhis koyar ve teşhis değiştirir. Buna “konuşma özgürlüğü” diyoruz.
Her yerde sahteciliğe özendirecek şeyler mevcut. Ticaret dünyasındaki sahtecileri belirlemekle uğraşan bir özel araştırmacı, “Hemen hemen her şeyin sahtesi yapılıyor,” açıklamasında bulunuyor.
Reklam
Hukuk sistemi masumiyet ile suçluluk arasındaki temel farkı tanır. Psikiyatri sistemi ise tanımaz: Kişisel sorumluluk kavramını gururla reddeder.
Hastalıkları saptamak için kullanılan nesnel (yani biyolojik, kimyasal, fiziksel) testler, hastalıkların bedensel (somatik) fenomenler oldukları varsayımına dayanır. Buna göre, akıl hastalıklarının beyin hastalıkları olduğu iddiası, kendisiyle derin bir çelişki taşır: Beynin bir hastalığı bir beyin hastalığıdır, akıl hastalığı değil.
Psikiyatristler,zora düşmüş kadınları aklın ürettiği binbir ejderhanın elinden kurtaran birer mantık ve düzen şovalyesi olarak görülüyordu. Ne var ki 1960’lara gelindiğinde ejderhalar,psikiyatristlerin ve psikiyatrik tedavi kurumlarının kendisi oldu. Budapeşte’de eğitim görmüş olan psikanalist Thomas Szasz,Akıl Hastalığı Efsanesi[The Myth Of Mental Illnes,1960/adlı kitabında kendi eğitimini eleştirerek, psikiyatrik hastalık fikrini “bilimsel anlamda değersiz toplumsal anlamda zararlı”olarak niteledi.
Psikiyatrinin konusu ne akıl ne de akıl hastalıklarıdır, ama yalanlardır ... [bu yalanlar] etkileşimdeki tarafların adlarından başlar, yani hasta olmadığı halde bir taraf “hasta” olarak ve herhangi bir hastalığı tedavi etmediği halde diğer taraf “terapist” olarak adlandırılır. Yalanlar, psikiyatri disiplininin asıl konusunu oluşturan aldatmacalarla devam eder
Reklam
1,000 öğeden 741 ile 750 arasındakiler gösteriliyor.