Paul Tillich'in "sonluluğunu kabullenme cesareti" her insanın sahip olması gereken en önemli cesarettir. Kişinin ne kadar sınırlı ve kusurlu olduğunu bilmesine rağmen kendi standartlarına ve yargılarına dair sorumluluğu kabullenmesi demektir. Nihai yanıtları bilmediği ve pekala yanılıyor olabileceği farkındalığına karşın eyleme geçmek, sevmek, düşünmek ve yaratmak anlamına gelir.
...
kendimize ve birbirimize yönelik
nefret ve aşağılama
yok olur gider o zaman...
benliğimiz kendi kendiyle
ve öteki herkesle, her şeyle
yeniden bütünleşir...
~Paul Tillich
...
''Kişiler arası ilişkide aşk, hakkı bilmek için kulak kesilir. Dinlemek, aşkın asli vazifesidir. Hiçbir insan ilişkisi, özellikle de hiçbir deruni ilişki dinlemeksizin mümkün değildir.''
-"İnsanın varlığı ona yalnızca verilmemiş, ondan talep de edilmiştir. Kişi varlığından sorumludur: Eğer sorulursa "kendisinden ne meydana getirdiği" sorusuna yanıt vermesi istenir. Ona soran kişi onun yargıcı, yani kendisidir."
Paul Tillich
"...korkunun yüzleşilebilen, çözümlenebilen, saldırılabilen ve katlanılabilen belirli bir nesnesi vardır. (...) Ancak kaygı için durum farklıdır, zira kaygının nesnesi yoktur ya da çelişkili bir ifade ile nesnesi diğer her nesnenin inkârıdır.
(...) Korku ile kaygı arasındaki fark görülebilir, ancak ikisi birbirinden ayrılamaz. Birbirlerinin özünde vardır onlar. Korkunun iğnesi kaygıdır, kaygı da korkuya ulaşmak için çabalar. Korku, bir şeyden korkmaktır; acıdan, bir insan ya da topluluk tarafından reddedilmekten, birinin ya da bir şeyin kaybından, ölüm anından korkmaktır. Ancak bunlardan doğan tehdidin beklentisinde korkutucu olan, özneye yaşatacağı olumsuzluk değil, bu olumsuzluğun muhtemel sonuçlarına dair kaygıdır. (...) kaygı, özel bir durumun tehdidiyle başa çıkamamanın hissettirdiği acıdır. (...) Her korkunun altında yatan ve onu korkutucu kılan öge, kişinin kendi varlığını koruyamayacak olma kaygısıdır."
s. 60, 61, 62 / Varlık, Hiçlik ve KaygıKitabı okudu