Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İnsanlar fena mahluklar beyim!.. diye ilave etti. Hani bazı dere kenarları yahut sulak yerlerde büyük, koca koca taşlar vardır. Çok kereler ne de güzel dururlar. Hele etrafı çimlenmiş yahut yosun bağlamış olursa... Fakat bir de taşı kaldırmayagörünüz!... İsmine kitaplarda bile rast gelmediğiniz yüzlerce hayvanın öteye beriye doğru koştuğunu fark eder, kendi kendinize taşı kaldırdığınıza bin pişman olursunuz. Birçok insanları ben de böyle taşlara benzetirim. Dışarıdan ne iyi görünür, ne hoş sohbettirler ama dillerine kanarak beraberce iş yapmaya kalkınız, onların da tıpkı rutubetli toprağa bırakılmış birer taş olduğunu hemen anlayıverirsiniz.
Sayfa 61 - Kapra Yayınları, Eylül 2020 -1. BasımKitabı okuyor
Biliyor musun, yıllardır kimseden değil, kendinden öç aldın aslında sen… Tıpkı benim gibi… Bu kadar insana kendini sunarak, yıllardır kendini cezalandırdın aslında… Başkalarına acırken, kendin acınacak hâldesin şimdi. Tıpkı benim gibi… Çünkü benzer sokaklarda büyüdük seninle, cinnetin sonuna dek bir türlü yaşanmadığı benzer evlerde… Sevginin duvarların arkasına saklandığı, o kasvetli, kısır odalarda… Biliyorum, içini bir tek ben acıtıyorum. Ruhunun karanlığına bir tek ben inebiliyorum ama yine bana güvenmiyorsun. Tıpkı benim, seni çok sevdiğim hâlde sana hiç güvenmediğim gibi… Çünkü ömrüm boyunca doğup büyüdüğüm o sokaktan kurtulmaya çalıştım ben… Tiksindim, o sokaktan. Nefret ettim, o evlerden. O evlerin duvarlarından… O duvarların arkasında bekletilen, bekletildikçe acılaşan sevgilerden nefret ettim… Oradaki insanlardan… Hep kaçmak, hep uzaklara gitmek istedim..
Reklam
Kaçış Rampası...
Bu çocuk her kafesin bir tahta çubuğunu o kadar gevşek bırakıyor ki, hafif zorlasan ya da biraz zaman geçse kendiliğinden yerinden düşecekmiş gibi duruyor. Yani kuşun kanadı, gövdesi biraz hızlı çarpsa tahta düşecek. Böylece kuşun çıkabileceği bir aralık oluşacak kafesin içinde. Başlangıçta aklım almadı. Herhalde yanlışlıkla böyle oldu dedim. Sonra baktım bir, iki derken fırsat bulabildiği her kafese aynı şeyi yapıyor. Sinirlendim önce. İşten atmaya bile niyetlendim. Sonra o hanım kız bir gün geldiğinde durumu ona da anlattım. "Bak kızım durum aynen anlattığım gibi. Ne yapayım ben şimdi?" "İdare et amca, lütfen. En fazla elden geçirirsin bir defa daha. Baktın olmadı, bana sat bozuk kafesi." "Yahu yapılamayacak bir şey değil ama. İnsan sinirleniyor biraz da." "Amcacığım bak, buna ihtiyacı var. Sorun olursa ben karşılarım diyorum." "Niye yapıyor böyle, bu deli oğlan?" "Kuşların kaçabilecekleri bir aralık olsun diye. Tıpkı kendi hayatındaki gibi... Her kafesten kurtulabilmenin bir yolu olsun diye..."
Sayfa 124Kitabı okudu
‘Ruhumun içinde usulca büyüyen başka bir ruh var; ben ona mukavemet gösterdikçe etrafında dönmeye başlıyorum, tıpkı senin gibi. Bir olmalıyız. Belki birbirimize çarparak durabiliriz.’
160 syf.
8/10 puan verdi
·
34 saatte okudu
Ben bir İnsandım!
Abartısız yarım saat ağlamamı sağlayan o kitap. Sanırım bu aralar çok duygusalım yada bunu Livaneli'nin insanı derin bir hüzne sürükleyen, duygulanmamanın imkansız olduğu
Huzursuzluk
Huzursuzluk
eserine de yorabiliriz. Kitabı elinize aldığınız an kapağı dikkatinizi cezbediyor. Sayfaların uçlarının koyu mavi olması ise başta dikkat çekmese de kitabı
Huzursuzluk
HuzursuzlukZülfü Livaneli · Doğan Kitap · 201799,2bin okunma
Daha özgün barışma mesajı duymamıştım.
Ben asıl sana hamamböceklerinden bahsetmek istiyorum. 250 milyon yıldır hiç değişmemiş olduklarını biliyor muydun? Dünyanın başından neler gelmiş geçmiş ama onlar hâlâ ilk günkü gibi yaşıyorlar. Atom bombası filan atılıyor, “Bize fark etmez” deyip yaşamaya devam ediyorlar. İşte ben de sana karşı, tıpkı hamamböcekleri gibi, başından beri değişmeyen bir sevgi besliyorum. Tarif etmek için daha sevimli bir hayvan bulamadım, özür diliyorum, ben barışmak istiyorum Osman.
Reklam
Ego
Ego (burada anlam olarak benlik kabul edilmektedir), eğer sağlıklı idare edilirse tıpkı aşk gibi en itici kuvvetlerden birisidir. Ama enerji veren bir çekirdek olduğu unutulunca, rijit ve insanı esnemez hale getiren ağırlığı altında eziliyoruz. Bu, insanın kendisiyle yanlış bir tanışma biçimini ifade eder. Daha en başta yaralanan ve ezilen benlik daha sonraları da yaralayıp ezerek var oluş yollarını arıyor. Haliyle de kaçınılmaz olarak kibre dönüşüyor. Ego ile kibir birbirinden çok farklı şeylerdir. Kibir en basit anlamıyla büyüklenme demek. Geniş, göz alabildiğine yayılan ama kuru bir büyüklenme, bir çöl. Ego ise keşfedilecek sonsuz bahçedir. Güzel bakılıp ilgilenildiğinde sonsuza uzanan; büyürken “büyüklenme”yi de aşan bir diyalektiktir. Bizim, yani özellikle Doğu insanının kendi cebinde kaybettiği eski bir hazinedir ego. Muhammed İkbal’in ifadesiyle –bir kitabına da bu adı vermiştir- Gülşen i Raz ı Cedid’dir. Yani Yeni Sırlar Bahçesi. Girilmesiyle beraber insanı bir daha geri dönülmeyecek şekilde değiştiren bir olumlu tanışma, bir mukaddes kendine yolculuktur. İçimdeki büyücüdür ego. Avcumu kendi avcuma almaktır. “Bir kere de ben bakayım şu falıma, hep okundum; bir kere de kendim okuyayım kendimi,” diyen sestir. Dâhilden işitilen, tok ve babacan sesli bir ulaktır.
Ben de tıpkı köpekler gibi sosyal ve kendi türüne ihtiyaç duyan bir hayvandım.
‘Bazen soğuk bir sisin içindeymişim gibi bir yalnızlık duygusu içime çörekleniyor. Orada yalnız başıma durup hayatın kapanan kapısına bakıyorum; o kapının ardında ışık var, müzik var ve tatlı bir arkadaşlık var. Fakat ben o kapıdan içeri giremiyorum. Kader sessizce o kapıyı bana kapatıyor. Dilimin ucuna gelen o çaresiz kelimeleri mırıldanmayacağım, tıpkı dökülmemiş gözyaşları gibi o kelimeler de geri tepecek. Sessizlik ruhuma otağ kuracak. Sonra umut gelecek gülümseyen yüzüyle ve bana şöyle fısıldayacak: İnsanın kendini unutmasında bir neşe var. Böylece başkalarının gözlerindeki ışığı kendi güneşim kılacağım, başkalarının kulaklarındaki müziği kendi senfonim yapacağım ve başkalarının dudaklarındaki gülümseme benim mutluluğum olacak.’
Sayfa 183
Fakat o,yani Jakob Mendel iki adım ötesinde,dumanı kendisini de saran ufak yangını fark etmemişti bile.Çünkü o,başkalarının dua ettiği,kumarbazların oyun oynadığı ve sarhoşların kendinden geçmiş bir halde gözlerini boşluğa diktiği gibi kendinden geçercesine okurdu.Okumaya kendini öyle kaptırır,öyle kendini verirdi ki onun okuyuşunu gördükten sonra başkalarının okumaları bana hiçbir anlam ifade etmez olmuştu.Genç bir insan olan ben,ilk defa,Galiçyalı bu ufak tefek sahaf Jakob Mendel'de ,sanatçıyı tıpkı bir alim ve gerçek alimi ise tamamen delirmiş biri gibi gösteren sonsuz odaklanmanın büyük sırrını,tam konsantrasyonun trajik mutluluğunu ve talihsizliğini keşfetmiştim.
Reklam
"Çok erken yaşlarda fark ettim aslında prens olabilmek için sadece beyaz bir ata ihtiyaç duyulduğunu eğer paranız varsa bunu yetmişiniz de bile yapabilirsiniz. Prensesler de satılıktır tıpkı atlar gibi."
Yaratıcının Yolu Üzerine
_ Verebilir misin kendine kötünü ya da iyisini, asabilir misin istemini başının üstüne bir yasa gibi? Olabilir misin kendi kendinin yargıcı ve intikamcısı kendi yasanın? _ korkunç bir şeydir insanın kendi yasasının yargıcı ve intikamcısıyla yalnız kalması. Tıpkı bir yıldızın ISSIZ bir yere ve yalnızlığın soğuk nefesine atılışı gibi. _ Bugün bile kalabalıkta ıstırap çekiyorsun ey sen tek kişi: Bugün hâlâ cesaretin ve umutların tam. _ Fakat bir gün yoracak seni yalnızlık, bir gün kırılacak gururun ve yerinden oynayacak cesaretin. Haykıracaksın bir gün: " Ben yalnızım! " diye. _Bir gün artık göremeyeceksin yüksekliğini ve çok yakınında olacaksın alçaklığının; kendi yüceliğin bile korkutacak seni bir hayalet gibi. Bağıracaksın bir gün: " Herşey Yanlış!" diye. Duygular vardır yalnızları öldürmek isteyen; başaramazlarsa öldürmeyi, o zaman kendileri ölmek zorunda kalırlar. Fakat yeter mi senin gücün katil olmaya?
Sayfa 90
Her sevin farkında, kocasını üzmemeye çalışıyor, ama içindeki kuşkucu ve kıskanç tavrı durduramıyor. Çocukluğunu yaşayamamış biri, bilinçlenme ve azimle kendini yeniden inşa edebilir Ama bunu yapmak kolay değildir. Tıpkı yeni bir dil öğrenmeye benzer: Çince öğrenebilirsiniz, ama azmetmeniz ve ciddi emek vermeniz gerekir. İç çocuğu yaralanmış biri azimle kendini yeniden inşa edip olgun ve sağlıklı bir insan olabilir. Bunu yapabilmesi için önce durumun farkına varması, sonra nereye, nasıl gideceğini bilmesi ve bilinçli bir uğraş vermesi gerekir. Hiç de kolay olmayan bu uğraşa, ben "savaşçı bilinci içinde yaşamak" diyorum.
Sayfa 61
Derler ki: “Dünyada sevdasız yaşanmamış “Bir kalp gösterir misin bu ateşte yanmamış?” “Aşk öyle bir şeydir ki kimini sevindirir,” “Okşar, bahtiyar eder, gözyaşını dindirir...” “Tabiatı tıpkı talih gibidir, yâr olmaz kimine de” “En samimi ateşle çırpınan bir sinede” “Kıyametler koparır, fırtınalar yaratır,” “Bazan bir demet güldür, bazan kanlı bir satır.” “Lâkin sevişmiyerek geçen ömür hederdir;” “Dünyada âşık olmak herkese mukadderdir...” Ben kulağımdaki bu sözlerin tesiriyle, Ateşli gençliğimin en derin tesiriyle Yuvamı bir kuş gibi süsledim, çiçekledim. Haftalarca kendime bir sevgili bekledim... Bu haftalar ay oldu, bu aylar sene oldu, Fakat bilmiyorum bu kadınlara ne oldu?.. Kimsesiz günlerimde hiçbirisi gelmedi, Bir bülbülün şen sesi odamda yükselmedi... Ben de kendi kendime: “Bekleme gönül!” dedim... “Bir kadının yoluna bakmak tenezzül!...” dedim...
Yapı kredi yayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.