Erim Asya

Erim Asya
@titolivio
Freud, 1924'de nevroz ile psikozu ayırt edebilmek için basit bir ölçüt öne sürer: nevrozda ego, gerçekliğin gereksinimlerine riayet edip ide ait güdüleri bastırmak için hazırken, psikozda ise id etkisi altında olup gerçeklikten ayrılmak için hazırdır.
Sayfa 184 - BS KitapKitabı okudu
Reklam
Freudcu şantaj şudur: ya çocuk cinselliğinin ödipal doğasını onaylayacaksın, ya da cinselliğin tüm konumlarından vazgeçeceksin.
Sayfa 151 - BS KitapKitabı okudu
Freud'un söylediği gibi, güncel bir "çatışma" tüketilebilir mi, hasta olan kişi uzaktaki çatışmalar için uyarılabilir mi, koruyucu bir amaçla yeni çatışmalar dahi uyandırılabilir mi? Freud'un bu metnine muazzam bir güzellik hayat verir: umutsuz, inancını yitirmiş, yorgun bir şey ve aynı zamanda tamamlanmış eserdeki bir huzur, bir katiyet. Freud'un vasiyetidir bu. Ölecektir ve bunu bilir. Psikanalizde bir şeylerin yanlış gittiğini bilmektedir: sağaltım gitgide sonlandırılamaz olmaya meyletmektedir! Yakında, işlerin artık nasıl yürüdüğünü görmek için oralarda olamayacağını bilmektedir.
Sayfa 100 - BS KitapKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
360 syf.
·
Puan vermedi
·
10 günde okudu
Kant ve Metafizik Problemi
Kant ve Metafizik ProblemiMartin Heidegger
8.3/10 · 28 okunma
Reklam
Tabii ki, kapitalizm her zaman muhteşem bir arzu makinası oldu ve hala da öyledir. Para akışı, üretim araçları, işçilik ve yeni pazarlar akışı, tüm bunlar arzu akışıdır. Kapitalizmin ne ölçüde arzuların kesişimini oluşturduğunu ve nasıl altyapısı ile ekonomisinin bile arzu fenomenlerinden ayrılamayacağını görmek için, kaynağındaki olumsallıkların toplamını değerlendirmek yeterlidir. Ve faşizm için de, onun baskı ve ölüm dahil olmak üzere "toplumsal arzuları" üsttendiğini söylemeliyiz. Hitler ve o çekici faşist makine insanları tahrik ediyordu.
Sayfa 413 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Marx'ın Kapitalinde yeteri kadar fark etmediğimiz bir şey var: kapitalist işleyişlerin onu bu kadar büyülemesinin sebebi, tam da bunların hem saçma olup hem de çok iyi işlemeleri.
Sayfa 406 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Her ne kadar gerçek bir anne ve babanın söz konusu olmadığı, belki daha üst bir yapının olduğu, ne bileyim ben, sembolik bir düzen olduğu, bunun imgesel düzeyde ele alınmaması gerektiği söylense bile, her durumda hasta anne ve babadan söz etmek için oradadır ve analist de onun anne ve babadan söz etmesini dinler. Bunlar Freud'un, yaşamının sonunda kaygı verici biçimde kendine sorduğu sorulardır: psikanalizde yolunda gitmeyen bir şeyler var, bir şeyler sıkışmış. Bu hiçbiryere varmayan, bitmeyen bir hikayeye, bitmeyen bir küre dönüşmekte, diye düşünüyordu Freud. Her şeyin yeniden ele alınması gerektiğini söyleyen ilk kişi Lacan oldu. Problemi, Freud'a çok derin bir geri dönüşte çözebileceğini düşündü. Biz ise tersine, psikanalizin Oedipus'un temsil ettiği aile-merkezci bir dairede dönüp durduğu izleniminden yola çıktık. Ve burada son derece kaygı verici bir şey meydana geliyor. Psikanaliz ıssız Ada yöntemlerini değiştirmiş olsa bile, kendisini en geleneksel psikiyatriyle aynı kulvarda buluyor. Michel Foucault bunu çok güzel bir şekilde ortaya koydu. Psikiyatrinin deliliği temelde aileye bağlaması 19. yüzyılda gerçekleşmişti. Psikanaliz de bu bağı yeniden yorumladı, ama çarpıcı olan bağın devamlılığıdır. O kadar devrimci ve o kadar yeni yönlere doğru açılan antipsikiyatri bile bu delilik-aile bağlantısını korudu. Aile psikoterapisinden söz ediliyor. Yani ruhsal rahatsızlığın temel göndermesi, ana-baba tipi ailevi belirlenimlerde aranmaya devam ediliyor ve bu belirlenimler "baba sembolik işlevi", "anne sembolik işlevi" olarak sembolik biçimde yorumlansa bile, çok fazla bir değişiklik olmuyor bu işte. Deleuze
Sayfa 365 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Michel Foucault. - Bir Maocu bana şöyle diyordu: "Sartre'ın neden bizim yanımızda olduğunu, neden ve hangi anlamda politika yaptığını anlıyorum; seni de biraz da olsa anlıyorum, hep kapatılma sorunuyla uğraştın. Ama Deleuze'ün neden politika yaptığını hakikaten hiç anlamıyorum."
Sayfa 322 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Daha da fazlası, şunu soralım: kim bu biçimde gücü istiyor? Kim egemen olmayı arzuluyor? Tam da Nietzsche'nin köleler, zayıflar olarak adlandırdıkları. Gücü istemek, zayıfların güç istenci hakkında oluşturdukları imgedir. Nietzsche mücadelede ve kavgada, her zaman tersine dönen, kölelerin ve sürülerin lehine sonuçlanan bir seçilim aracı gördü. Nietzsche'nin en büyük sözlerinden biri şudur: "Her zaman güçlüleri zayıflardan korumalıyız." Şüphesiz egemen olma arzusunda; güçsüzlerin güç istencine dair kurdukları imgede de bir güç istenci vardır: ama en alt derecede.
Sayfa 189 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Gevezelik edenlerle dile getirilemez olana inananlar aynı kişilerdir; çünkü Varlık anlamdır, asıl bilgi bir Başka'nın bilgisi ya da başka bir şeyin bilgisi değildir. Bir bakıma, mutlak bilgi en yakında olan, en basit olan şeydir, o buradadır. "Perdenin arkasında görülecek hiçbir şey yoktur", ya da Hyppolite'in dediği gibi, "gizemli olan, gizem diye bir şeyin olmamasıdır".
Sayfa 28 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Kendini Tanrı yerine koymanın, mutlak bilgiye ulaşmaya kalkmanın "kendini beğenmişlik" olduğu söylenebilir. Ama varlığın verili olana göre ne olduğunu anlamak gerekir. Hyppolite'e göre, Varlık özdeğil anlamdır.
Sayfa 27 - Bağlam YayınlarıKitabı okudu
Bilinç, bir yüzeyin varolduğu her an ortaya çıkar, öyle ki bu bir imge olarak adlandırılanı üretebilir. Bu materyalist bir tanımdır. Lacan
Sayfa 108 - Pinhan YayıncılıkKitabı okudu
Düşsel ölümün korkularının eşlik ettiği bir aşk yasağı varoldukça, aşkı reddetmeye ve dolayısıyla bu yasakla aldanmaya ve nevrotik bir hastalığa tutulmaya dair kuvvetli bir cazibe de varolacaktır. Bu yasak yürürlüğe konur konmaz, uzuvlar cezalandırılabilir. Hazzın mecraları, dolayısıyla hazzın ve acının mecraları olarak belirir.
Sayfa 96 - Pinhan YayıncılıkKitabı okudu
1.361 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.