Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Erlking, Küller Ormanı'nda ilerlerken, oldukça tatsız bir ses duydu. Biri burnunu çekiyordu. Ağlıyordu. Sulu, ağlak, sümüklü, iğrenç... Çocuklara özgü sesler. Tombul bacaklarıyla henüz yürüyemeyecek kadar küçük olan o acınası küçük melez şeyi gördü. Tepeden tırnağa sıyrıklar ve çamur içindeki oğlan, annesi için ağlıyordu. İşte o anda Erlking'in aklına sinsi bir fikir geldi." "Derken, Erlking pis pijamaları içindeki çocuğu yerden aldı ve atının üzerinden sarkan büyük heybelerden birine koydu. Ardından dörtnala koşturarak, Perchta'nın onu karşılamayı beklediği Karanlıklar Şatosu'nun yolunu tuttu. "Çocuğu sevgilisine verdi ve kadının sevinciyle güneş daha güçlü parladı. Aylar geçti ve Perchta bir kraliçe gibi oğlanın üzerine titredi. Oğlanı ormanın derinliklerindeki ölü bataklıklarda gezintilere çıkardı. Sülfür kaynaklarında yıkadı ve ona o zamana kadar avladığı en güzel hayvanların bir Rasselbock postu ve Stoppelhahn tüylerinden oluşan kürklerini giydirdi. Bebeği söğüt ağaçlarının dallarında salladı ve uyuması için ninniler söyledi. Binmesi için ona kendine ait bir zebani bile verdi, böylece avcı annesinin aylık seferlerinde ona katılabilecekti. Perchta birkaç sene de sürse, mutluydu
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
Reklam
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Çocuk yapmak kutsal bir ödevdir. Ana babayı birbirlerine daha çok yaklaştırır. Bazı kimseler çocuğu yük sayar, kim demiş bunu? Çocuk dünyanın en büyük saadetidir! Küçük çocukları sever misin Liza? Ben bayılırım. Düşün bir kere, şöyle pembe, minicik bir oğlan memeni emiyor; hangi erkek, kucağında evladını tutan karısına karşı kalbinde kötülük besleyebilir! Pembe, tombul bebek sere serpe yatmış, keyiflenir; minicik, yumuk yumuk elceğizleriyle ayacıklarına, tertemiz tırnakçıklarına mutlulukla bakarsın, öyle de küçücüktür ki, insanın güleceği gelir. Ama bakışları sanki daha şimdiden her şeyi anlıyormuş gibidir... Meme emerken annesinin göğsünü eliyle çekiştirip oynar. Babası yanlarına gelince memeyi bırakıp başını arkaya atarak babasına bakar ve yalnızca Tanrı'nın bilebileceği bir sebepten gülmeye başlar, sonra gene gıdasına döner. Dişleri çıkmaya başlayınca bir de bakarsın anasının göğsünü dişleyiverir; üstelik "Bak, nasıl ısırdım!" gibilerden yan yan da bakar. Karıkoca ve çocuk tam bir saadet tablosudur. O anların hatırı için neler affedilmez.
Sayfa 105Kitabı okudu
"Ortada aşk olduktan, sevişerek evlendikten sonra bu sevgi niçin sönsün? Bunu devam ettirmenin çaresi bulunamaz mı? Çaresiz haller pek nadirdir. Kadının kocası iyi kalpli, namuslu bir adamsa aşk niçin geçsin? Tamam, evliliğin başlangıcındaki ateşli aşk geçebilir, fakat bunun yerini daha iyi, daha sağlam bir sevgi alır. Ruhlar anlaşır, her işi
Sayfa 104-105Kitabı okudu
Evlilik-Mükemmel bir tanımlama...
Halbuki hakkıyla bakınca dünya nimetlerinden hepimizin nasibi olduğunu görürüz. Bir ailede her şey yolundaysa, kocan iyiyse, seni seviyor, üstüne toz kondurmuyor, bir an bile gözünü senden alamıyorsa Tanrı’nın kutsadığı, mesut bir ailesiniz demektir. Hatta acılı zamanlar bile iyidir, zaten acısız insan mı var? Belki evlenir, kendin de anlarsın.
Sayfa 103Kitabı okudu
Reklam
"Sonra küçücük bir evimiz, çok değil, iki oda bir salonlu... Amma fitne fücur şehirlerde değil, şehirlerden, motor gürültüsünden, radyo sesinden uzakta, engin bir denizin kenarındaki bir ormanın içinde. Kış gecelerinde, kuduran denizin azgın dalgalarının gümbürtüsünde titreşelim, sarılalım birbirimize. Ormandan kurtların ulumaları gelsin. Fırtınalar ağaçları çatırtıyla kırsın ve sevgilim bana, Galip, desin, korkuyorum... Sonra bir çocuğumuz olsun, sarı, kıvırcık saçlı, mavi mavi gözlü, tombul, oğlan. Tıpkı sinemalardaki gibi..."
Aşk kutsal bir sırdır; sevişenler arasında ne geçerse, yabancı gözlerden saklanmalıdır. Bu onun kutsallığını bir kat daha artırır. Böyle çiftler birbirlerini daha çok sayarlar ki, saygı pek çok şeyin temelidir. Ortada aşk olduktan, sevişerek evlendikten sonra bu sevgi niçin sönsün? Bunu devam ettirmenin çaresi bulunamaz mı? Çaresiz haller pek
Nihal Atsız, Sinanoğlu, Renan
_Nihal Atsız: _Bu memleket gerizekâlılarla, delilerle, ruh hastalarıyla doludur. _En büyük kahramanlığı yapsanız bile en küçük bir karşılık beklemeyiniz. _Bütün dünyada yurt düşmanlarına müsamaha
Reklam
Bazen, "Aşk," derdi, "ama ilahi aşktan bahsediyorum, sinemalarda gördüğümüz gibi... Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil, iki oda bir salonlu... Amma fitne fücur şehirlerde değil, şehirlerden, motor gürültüsünden, radyo sesinden uzakta, engin bir denizin kenarındaki bir ormanın içinde. Kış gecelerinde, kuduran denizin azgın dalgalarının gümbürtüsünde titreşelim, sarılalım birbirimize. Ormandan kurtların ulumaları gelsin. Fırtınalar ağaçları çatırtıyla kırsın ve sevgilim bana, Galip, desin, korkuyorum... Sonra bir çocuğumuz olsun, sarı, kıvırcık saçlı, mavi mavi gözlü, tombul, oğlan. Tıpkı sinemalardaki gibi..."
Lotus
Karıkoca arasında geçenleri, nasıl seviştiklerini kimse bilmemeli, hiç kimse. Kavgalarını öz analarından bile saklamalı, birbirlerinden şikâyet ederek kimseden hakemliğini istememelidirler. Her müşkülü kendi aralarında halletmeleri lazımdır. Aşk kutsal bir sırdır; sevişenler arasında ne geçerse, yabancı gözlerden saklanmalıdır. Bu onun
Çocuk yapmak kutsal bir ödevdir. Ana babayı birbirlerine daha çok yaklaştırır. Bazı kimseler çocuğu yük sayar, kim demiş bunu? Çocuk dünyanın en büyük saadetidir! Küçük çocukları sever misin Liza? Ben bayılırım. Düşün bir kere, şöyle pembe, minicik bir oğlan memeni emiyor; hangi erkek, kucağında evladını tutan karısına karşı kalbinde kötülük besleyebilir! Pembe, tombul bebek sere serpe yatmış, keyiflenir; minicik, yumuk yumuk elceğizleriyle ayacıklarına, tertemiz tırnakçıklarına mutlulukla bakarsın, öyle de küçücüktür ki, insanın güleceği gelir. Ama bakışları sanki daha şimdiden her şeyi anlıyormuş gibidir... Meme emerken annesinin göğsünü eliyle çekiştirip oynar. Babası yanlarına gelince memeyi bırakıp başını arkaya atarak babasına bakar ve yalnızca Tanrı’nın bilebileceği bir sebepten gülmeye başlar, sonra gene gıdasına döner. Dişleri çıkmaya başlayınca bir de bakarsın anasının göğsünü dişleyiverir; üstelik "Bak, nasıl ısırdım!" gibilerden yan yan da bakar. Karıkoca ve çocuk tam bir saadet tablosudur. O anların hatırı için neler affedilmez. Yok Liza, insan önce kendisi yaşamayı öğrenmeli, ondan sonra başkalarını kınamaya kalkışmalıdır!
Alıntıya kalbimi bıraktım...
"Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil iki oda bir salonlu... Amma fitne fücur şehirlerde değil, şehirlerden, motor gürültüsünden, radyo sesinden uzakta, engin bir denizin kenarındaki bir ormanın içinde. Kış gecelerinde, kuduran denizin azgın dalgalarının gümbürtüsünde titreşelim, sarılalım birbirimize. Ormandan kurtların ulumaları gelsin. Fırtınalar ağaçları çatırtıyla kırsın ve sevgilim bana, Galip, desin, korkuyorum... Sonra bir çocuğumuz olsun, sarı, kıvırcık saçlı, mavi mavi gözlü, tombul, oğlan. Tıpkı sinemalardaki gibi..."
Sayfa 31 - Everest YayınlarıKitabı okudu
Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil,iki oda bir salonlu... Amma fitne fucur şehirlerde değil, şehirlerden, motor gürültüsünden ,radyo sesinden uzakta engin bir denizin kenarındaki bir ormanın içinde. Kış gecelerinde, kuduran denizin azgın dalgalarının gümbürtusunde titreşelim, sarılalım birbirimize. Ormandan kurtların ulumaları gelsin. Fırtınalar ağaçları çatırtıyla kırsın ve sevgilim bana, Galip, desin korkuyorum... Sonra bir çocuğunuz olsun, sarı, kıvırcık saçlı, mavi mavi gözlü, tombul, oğlan.Tıpkı sinemalardaki gibi... Sonra? Sonra...Sevgilim ölüversin. onu ellerimle kazdığım mezara, gene kendi ellerimle gömdükten sonra mezarına kapanıp ben de ölsem!
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.