Ey özgür uluslar! Şu özdeyişi aklınızdan çıkarmayın: Özgürlük elde edilebilir ama, kaybedildi mi bir daha ele geçmez artık.
Kim olursa olsun bir adamın kendi başına verdiği buyruklar yasa olamaz. Hatta egemen varlığın bile, özel bir konuda verdiği buyruk yasa değil, olsa olsa kararnamedir; bir egemenlik işi değil, bir yönetim işidir.
Reklam
+1
..söz vermediğim kimseye hiçbir şey borçlu değilim;benim işime yaramayan şey başkasının olabilir ancak.”
“İnsan özgür doğar,oysa her yerde zincire vurulmuştur.”
Kendini her zaman iyi yöneten bir halkın yöneltilmeye gereksinimi yoktur..
Sayfa 63 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 29.BasımKitabı okudu
Reklam
Denecek ki; zorba, uyruklarına toplum içinde dirlik sağlıyor. Diyelim ki, öyledir: Ama zorbanın şan şeref hırsının başlarına bela ettiği savaşlar, doymazlığı ve bakanlarının kırıcılığı, uyrukları kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan daha büyük üzüntülere sokarsa, bu dirlikten ne kazançları olur ki? Hele bu dirlik onların yoksullaşmasına yol açarsa ne kazanmış olurlar bundan? İnsan zindanda da sessizlik içinde yaşar ama, bu kadarı orayı özlenir bir yer yapmaya yeter mi?
"... İnsanlar birtakım evcil hayvan sürülerine bölünmüştür, her birinin başında da onu parçalayıp yemek için koruyan bir baş vardır."
"İnsan özgür doğar, oysa her yerde zincire vurulmuştur."
19. yüzyıl sosyologlarının tipik olarak anahtar kavramlarla sosyal davranışı ve özellikle sosyal düzeni ve kişi-toplum uyuşumunu açıklamaya çalıştıklarını görüyoruz. Ele alman temel sorun şu idi: Kişisel farklılıklara ve çeşitli güdülenmelere rağmen insanlar nasıl oluyor da benzer davranışlarda bulunarak bir sosyal düzen kurabiliyorlar? Daha 17. ve 18. yüzyıllarda bu soruya sosyal kontrat kavramı ile cevap arandığını görüyoruz. Thomas Hobbes (1588-1679) Leviathan (1651) adlı eserinde ve J. J. Rousseau (1712-1778) Toplum Sözleşmesi (Le Contrat Social)'nde insanların bilerek ve isteyerek toplumu kurdukları ve bu kontrat gereği sosyal düzenin oluştuğu fikrini ileri sürmüşlerdi. Bu görüşte, birey ön planda bulunmaktaydı. 19. yüzyıl sosyologlarının çalışmalarında ise bu sorunun cevabı toplumun bireyi şekillendirmesi şeklinde belirmiştir. Burada toplum ön plana çıkmaktadır. Örneğin Emile Durkheim (1858-1917), sosyal normların, kişinin dışında olduğunu ve kişiyi zorlayıcı niteliğe sahip olduğunu öne sürmüştür. Burada öne sürülen fikir şudur: Toplumsal normlar bireyleri hep aynı şekilde kısıtladığından ve aynı toplumsal normlar çok sayıda birey tarafından benimsendiğinden farklı bireyler arasında benzer davranışlar belirmekte ve dolayısıyla toplumsal düzen mümkün olabilmektedir.
Sayfa 35
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.