1940 sonrası türk romanında toplumsal gerçekçilik dediğimizde ilk akla gelen yazarlar Sabahattin Ali, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Fakir Baykurt ve Aziz Nesin gibi yazarlardır.
Toplumsal gerçekçiler sosyal bir meseleyi, bir derdi ortaya koyarak başarılı olmak istiyordu. Genellikle sınıfsal çatışmaları, grev, lokavt, toprak, su kavgaları gibi toplumsal konuları işliyorlardı. Hükümet politikalarına karşı oldukları için hükümetlerce sevilmiyor, kovuşturuluyor, yasaklanıyor, sansür ediliyorlardı. İçlerinde hapishane ile tanışmayan pek az örnek vardır.
Onlara göre yazarlık topluma bilinç aşılamak için yapılmalıydı ama siyasi olarak daha kolay yönetilebilir olması için siyasiler tarafından geri bıraktırılmış, geri kalması tercih edilmiş toplumsa, toplumsal gerçekçilere ve onların ilerici eserlerine ne yazık ki yeterince ulaşamamıştır.
Özellikle 1980'li yıllardan sonra toplumda bencillik, bireycilik yayılırken, edebiyat ve sanatta da toplumsal duyarlılık gözden düşüp, bireyselcilik eğilimi hızla tırmandı. Günümüzde bu değişimi kimileri değişme, kimileri ise çürüme olarak değerlendiriyor.