Ağlaya ağlaya ciğerim soldu.
Savaşın korkunç yüzünü, ama yine de insanın hayata tutunma çabalarını okuyoruz kitapta. Tolganay , eşi Suvankul, çocukları Kasım, Maysalbek, Caynak ve gelini Aliman'ın hüzünlü hikayeleri anlatılmış Tolganay'ın ağzından. Tolganay'ın toprak ana ile dertleşmesi ona içini dökmesi de öyle güzel anlatılmış ki, insan kendini o köyün o hikayenin bir yerinde bir karakter gibi hissediyor ve olanları yaşamışçasına üzülüyor.. Çünkü sadece hayali bir hüzün değil, insanların başına gelmiş veya gelebilecek trajediler var ve bu sarsıyor insanı. Hatta insanın içini dağlıyor.
Burda sonrası spoiler içerir.
Tolganay savaşa gönderdiği üç oğlunu ve eşini kaybetmenin acısı yanında gencecik gelininin yaşanmamış bir gençliği, yarım kalmış sevdasını görüp birde onun acısını yüreğinde taşıyor. Aliman ve Tolganay birbirine tutunarak aslında hayata tutunuyor. Ama Aliman ikinci kez belki de sevdiğini sandığı anda maalesef kandırılıp yeni bir keder daha yüklüyor hüzünlü evin kaderine. Bu kötü maceradan hamile kalan Aliman çocuğunu doğururken ölünce bir kere daha sevdiği birini kaybetmenin acısını yaşayan Tolganay diğer yandan Canbolat ile yeniden hayata tutunuyor. Dünyanın işleyişi, savaşın kötülüğü, insanların birbirini dinleyip hikayelerini anlayışla karşılamasını anlatmaya çalışıyor Tolganay, toprak ana ile dertleşirken. Herkese anlatmak istese de şimdilik sadece toprak anaya anlatıyor ve zamanı gelince Canbolat'a anlatmak üzere herşeyi tekrar yüreğine gömüyor talihsiz kadın..