Çocuklar...
Bir filozof var Muhtar. Yani senin anlayacağın, derin bir adam... Demiş ki; "Biz bir yayız. Çocuklarımız da bizim attığımız oklar. Bu oklar daha biz onları atınca bizden uzaklaşırlar. Bizden ileriye giderler." Onlar ille bize bağlı kalsın dersek, olmaz...
Sayfa 132 - ÖğretmenKitabı okudu
Milletin dirliği düzelmedikçe, milletin dirliğine el atmadıkça, sen istersen Keltepe'de okul değil, darülfünun aç, ne çıkar. Sen köyün dirliğine el at oğlum, dirliğine bak .. .
Sayfa 79 - İmamKitabı okudu
Reklam
Türkmende kaç-göç yoktur. Evin efendisi kadındır. Erkeğin hükmü, savaşa, kıra, davara geçer ...
Sayfa 80 - İmamKitabı okudu
Frigya'ya bir kral lazım oldu. Sabahları en erken kalkan, yani en çalışkan insan diye Gordiyas 'ı kral seçtiler. Basit bir köylüydü ama Gordi­yas'ın yetki ve hareket imkanı boldu. Ondan sonra buraları, dünya yüzünde tarımın, sanatın ve refahın cenneti oldu...
Sayfa 196Kitabı okudu
Yanımda ancak birkaç kitap olur. Her sabah bir gazeteye şöy­le göz gezdiririm. Sonra kıyılarda, tepelerde, çamlar, çınarlar altında ufuklara kollarımı açar haykırırım: - İşte ben de yaşıyorum. İşte ben de varım . . .
Sayfa 152Kitabı okudu
Bu saf heyecan pek de yersiz değildir. Çocukların önünde ilk kelimeyi yazan hoca, onların kafalarında yaratılacak yeni bir alemin ilk temel taşını atan usta gibidir. Bu alem, insan uygarlığının en et­kili, en devamlı zinciri olan yazılar alemidir. Onların önünde bu yeni alemin kapısı, sizin kara tahtaya çizdiğiniz işaretlerle açılmaktadır. Onlardan her biri, önlerine açılan bu yoldan nerelere kadar ilerler bilinemez. Ama siz bu işaretleri yazarken, ömrü binlerce yıla varan ve daha nice binlerce yıla varacak olan bu yola yeni bir kuşağın ön­cülerini elinizle salıyorsunuz demektir.
Reklam
İlk defa orada ve o gece onların köklülüğünü, özgürlüğünü, gururunu ve bizim yenilgimizi anladım. Biz, çiğnediğimiz, ama tanı­madığımız bir insan temeli üstüne tünemiş yarasalardık. Onlar ise temeldi ve bizim bu temele karşı bazı görevlerimiz olsa gerekti.
Bu dünyada herkesin bir benliği, bir kişiliği vardır. Herkes bir işe yaramak ister. Herkes bir işe yarar. Eğer bir in­san kendini küçük, faydasız görüyorsa, bu belki de onun suçu değildir. O da bir iş yapmak, o da bir şey başarmanın gururunu duymak istemez mi?
Kutsal ziyaret yerlerinde yatanların, çoğunlukla ne adı, ne sanı bellidir. Değişen devirlere, yerleşen inancalara göre, kamu ina­nışı onlara ad ve kimlik vermiştir.
İkinci dersi anlatmayacagim. Cünkü bu iş artık bir teknik sorundur. Bir hocalık sanatıdır. Bu, bir ögretimdir. Bu öğretimde sesler vardır. Sözler vardir. Adına harfler dediğimiz soyut işaretler vardır. Seslerin, sözlerin bu işaretlerle kâgida dökülmesine yazı derler. Ama çocuklara bunları böyle anlatamazsınız. Öyle yapacaksınız ki, bu sesler, sözler, kendiliğindenmiş gibi ortaya atılacak, sonra harfler belirecektir. Bu kelimeler çocukların bildiği, benimsediği sevdiği anlamlar dile getirecektir. Çocukların önünde yazılar aleminin ilk ve sihirli kapıları böyle dogacaktir. İşte o andan başlayaraktir ki, çocugun kafasında eşyanın, insanların ve anlamların varlığı, adına yazı denilen şekillerle belirecektir.
Reklam
“ Köyün dirliği düzelmedikçe, köyün geçimi nizama konulmadıkça, köyde istersen darülfünun aç, ne çıkar? Toprak kısırlaşırsa, seller, rüzgârlar bereketli toprağı süpürüp, yamaçlar kıraçlaşıp, özler çoraklaştıkça, dereler yatağını kaybedip Sıtmabükü halkın iliğini kuruttukça, davar ağını ya mektep haline koymuşuz ya okul haline getirmişiz ne çıkar? Köklü bir köy topluluğu demektir. Sağlam bir yaşayış beraberliği, yurt ve gelenek beraberliği demektir ama aynı zamanda doğaya, çevre koşullarına karşı bir savaş ve köy toplumunun bu savaşta bir kader birliği demektir. Bir gün gelip doğa bu savaşta köyü yenerse köy bitmiş demektir. Tabiatı yenmek için ise tabiatın kanunlarına hâkim olmak lazım. İnsanoğlunun hürriyeti, yani en büyük zaferi bu değil mi?
“ Bizi bu hor görüşte, bu dışarıya atışta, kim bilir kaç yüzyıllık kırgınlığın, tabiat haline gelmiş kayıtsızlığı vardı.”
“Ekmeksizköy öğretmeni de başkaları için çalıştı. Kendisi için yaşadı. Ve kendi kendisiyle doydu. O, ne bir sanatkâr ne bir kahramandır. Sadece insandır.”
ORDA BİR ÇOCUK BURDA BEN
Bir ana gülümserken yorgun ve güzel, Çırpınır yüreği bir sesle birden. Orda, bir çocuk doğar sımsıcak dünyamıza yeniden, Burda ben.. Dal nasıl, yaprak nasıl, ekin nasıl büyürse, Toprak nasıl uyanırsa bir incecik yağmurdan, Orda, bir çocuk büyür, yumak yumak bir nurdan, Burda ben. Koştuğu, atladığı, durduğu, uzandığı, Düşüp kaldığı
Ya bu ülkede herkes ne istediğini, ne yapacağını bilse?… O zaman acaba bir kör dövüşü bir zafer yürüyüşüne dönmez mi?
Sayfa 387 - Remzi KitabeviKitabı okudu
857 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.
Resim