İç dünyamdaki görünüm kırıyordu kolumu kanadımı. Bütün geçmişim geçiyordu gözümün önünden, bir ruh perişanlığı görünümü, vahasız bir çöl. Soğuğa dayanamayan bir çöl demek daha doğru olur. Bir ufuktan ötekine, kapağın şu kenarları, hiçbir şey yok, bir çiçek bile, kimi yerde kupkuru toprak, kimi yerde toz, kimi yerde çamur. Benim suçum mu bu? Yalnız
Sayfa 83 - Yapı Kredi Yayınları, Çevirmen: Bertan Onaran, 2. Baskı, Nisan 2022
"Dünün içinde biraz yarın vardı, yarının içinde de biraz dün.. Ardı arkası gelmeyen, cümlelerin önünü kesmeyen noktalar vardı, -altlı üstlü ve de arka arkaya. Bir de kahkahalar! Bir de kahkahalar vardı, tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten. Sonra ölüm, ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen. Nerede ne kadar beklediğinle, bekleyebildiğinle alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela; her heyecanın sonu bıkkınlık, her bulutun sonu çamur, her denizin sonu kum, her taşın sonu toz, her yıldızın sonu karanlık, her doğumun sonu mezar, her mezarın sonu bahar, her baharın sonu kış, her kışın sonu binlerce kuş, solucan, kelebek, tomar tomar adı unutulmuş çiçek..."
Sayfa 388 - Yapı Kredi Yayınları
Reklam
Pollyanna’ya Son Mektup
I. Sevgili Pollyanna, Sen bu mektubu okurken Soğuk bir doğu sokağında, Acılarla yüklü bir faytonla dolaşıyor olacağım Atların boynunda ziller ve pembe orlondan püsküller Şaklayan kırbaç ve gıcırdayan tekerlekler. Kömürümüz bitti tam kışın ortasında Toz hatıra ve talaş bastık sobaya Üşüse böyle yapardı mutlaka hazreti İsa da. Aşkın yüzünden düşen
"Dünün içinde biraz yarın vardı, yarının içinde de biraz dün... Ardı arkası gelmeyen, cümlelerin önünü kesmeyen, noktalar vardı - altlı üstlü ve de arka arkaya. Bir de kahkahalar! Bir de kahkahalar vardı, tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten. Sonra ölüm, ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen. Nerede ne kadar beklediğinle, bekleyebildiğinle, alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela; her heyecanın sonu bıkkınlık, her bulutun sonu çamur, her denizin sonu kum, her taşın sonu toz, her yıldızın sonu karanlık, her doğumun sonu mezar, her mezarın sonu bahar, her baharın sonu kış, her kışın sonu binlerce kuş, solucan, kelebek, tomar tomar adı unutulmuş çiçek..."
Değişikliği önce kuşlar fark etti. Göç yollarını değiştirdiler. Ama başka yöne gitmenin de faydası olmadığını anladıklarında, oldukları yerde kaldılar. Sonra kaplumbağalar anladı bir şeylerin ters gittiğini. Kabuklarından daha az çıkar oldular. Kaplumbağalardan sonra arılar farkına vardı durumun. Peteklerini bir an önce dokudular. Balıkların dünyadan haberi olmadığını mı düşünüyorsunuz? Onlar da çabucak kavradılar olan biteni, daha derinlere yüzdüler. Yere en yakın ve en bağlı canlılar, böcekler bile gecikmedi felaketi kavramakta. Yuvalarını genişlettiler. Neler olduğunu anlamayan hiçbir hayvan kalmadığında, vakit artık çok geçti. Gök kızıllaşmış, havalar aşırı ısınmış, mevsimler değişmişti. Toz fırtınaları ve çamur yağmurları her geçen gün artıyordu. Ağaçlar yapraklarını döküyor fakat çiçek açmıyordu. Ekilen buğdaylar boy vermiyordu. Kazılan topraktan patates çıkmıyor, besin bulamayan yer altı canlıları sürüler hâlinde dışarı çıkıp yiyecek arıyordu. Diğer hayvanlar da onları avlıyordu...
Sayfa 7
İç dünyamdaki görünüm kırıyordu kolumu kanadımı. Bütün geçmişim geçiyordu gözümün önünden, bir ruh perişanlıgı görünümü, vahasız bir çöl. Soğuğa dayanamayan bir çöl demek daha doğru olur. Bir ufuktan ötekine, kapağın şu kenarları, hiçbir şey yok, bir çiçek bile, kimi yerde kupkuru toprak, kimi yerde toz, kimi yerde çamur. Benim suçum mu bu? Yalnız benim suçum mu? Elimden bir şey gelmemişti ki. O ne acı, ne ıstırap, ne üzüntü, ne karmaşık durum! Pekâlâ neşe de olabilirdi içinde, neşe olabilir miydi acaba? Şu kirli kurşun rengi, şu donuk aydınlık yerine parlak bir ışık da olabilirdi. Sevgi de olabilir miydi? Olabilirdi. Ne çok fırsat kaçırmıştım!
Sayfa 83 - Yapı Kredi Yayınları, 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
Birliktelikmiş, yaşlılıkmış, yalnızlıkmış, ölümmüş, ne önemi vardı ki bütün bunların? Yeterince uzun bekleyince, hiçbirinin anlamı kalmıyordu; kalmayacaktı. Ruhumu sarartacak kadar derin bir nefes çektim sigaradan. Aklım bulandı. Dünün içinde biraz yarın – ondan vardı, evet. Dünün içinde biraz yarın vardı, yarının içinde de biraz dün... Ardı arkası gelmeyen, cümlelerin önünü kesmeyen, noktalar vardı – altlı üstlü ve de arka arkaya. Bir de kahkahalar! Bir de kahkahalar vardı, tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten. Sonra ölüm, ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen. Nerede ne kadar beklediğinle, bekleyebildiğinle, alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela; her heyecanın sonu bıkkınlık, her bulutun sonu çamur, her denizin sonu kum, her taşın sonu toz, her yıldızın sonu karanlık, her doğumun sonu mezar, her mezarın sonu bahar, her baharın sonu kış, her kışın sonu binlerce kuş, solucan, kelebek, tomar tomar adı unutulmuş çiçek...
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
"Nerede ,ne kadar beklediğinle , bekleyebildiğinle , alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela ; her heyecanın sonu bıkkınlık , her bulutun sonu çamur , her denizin sonu kum , her taşın sonu toz , her yıldızın sonu karanlık ,her doğumun sonu mezar , her mezarın sonu bahar , her baharın sonu kış ,her kışın sonu binlerce kuş ,solucan ,kelebek ,tomar tomar adı unutulmuş çiçek..."
Sayfa 388 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
TANIK Asude Zeren’in ailesinin evinin önüne epey toz kaldırarak yanaşıp park ettiğimde saat öğleyi bulmuş olmalıydı. Radyoda yine yaklaşan bir fırtınadan bahsediliyordu ama havada en ufak bir belirti yoktu. Aslında biraz sepelese fena olmayacaktı. Arabaların ve insanların üstüne yapışan toz belki azıcık yatışmış olurdu. Biraz serinlik konukları
Sayfa 11 - HoldenKitabı okudu
Reklam
Birliktelikmiş, yaşlılıkmış, yalnızlıkmış, ölümmüş, ne önemi vardı ki bütün bunların? Yeterince uzun bekleyince, hiçbirinin anlamı kalmıyordu; kalmayacaktı... Dünün içinde biraz yarın vardı, yarının içinde de biraz dün... Ardı arkası gelmeyen, cümlelerin önünü kesmeyen, noktalar vardı-altlı üstlü ve de arka arkaya. Bir de kahkahalar! Birde kahkahalar vardı, tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten. Sonra ölüm, ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen. Nerde ne kadar beklediğinle, bekleyebildiğinle, alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela; her heyecanın sonu bıkkınlık, her bulutun sonu çamur, her denizin sonu kum, her taşın sonu toz, her yıldızın sonu karanlık, her doğumun sonu mezar, her mezarın sonu bahar, her baharın sonu kış, her kışın sonu binlerce kuş, solucan, kelebek, tomar tomar adı unutulmuş çiçek...
Sayfa 388Kitabı okudu
kırmızı deynek
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü Ve yabanıl ak atlar doludizgin Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki Bu sabah yağmur yağacak Bu sabah gün açacak Bu sabah tekmil tomurcuklar patlayacak Bahar patlayacak Köpükler, bulutlar patlayacak Özlemlerin en güzeli, tozlu bir özlem Topraktan yeni çıkarılmış Üç bin yıllık yunan şarabı Atların kara
Sayfa 108Kitabı okudu
Kapalı Kapılar
«Bütün geçmişim geçiyordu gözümün önünden; bir ruh perişanlığı görünümü, vahasız bir çöl. Ürpertici bir çöl demek daha doğru olur. Ufkun bir yanından öbürüne, tencere kapağının bir ucundan öbürüne dek hiçbir şey yok, bir çiçek bile; kimi yerde kupkuru toprak, kimi yerde toz, kimi yerde çamur. Benim suçum mu bu? Yalnız benim suçum mu? ... O ne acı, ne ıstırap, ne üzüntü, ne boşa gidiş öyle! Pekâlâ neşe de olabilirdi içinde; neşe olabilir miydi acaba? Şu kirli kurşun rengi, şu donuk aydınlık yerine göz kamaştıran bir ışık da olabilirdi. Sevgi de olabilir miydi? Olabilirdi. Ne çok kaçırılmış fırsat! Ama içimde sevgi vardı. Ruhumun mağaralarında, kodeslerinde, kuyulu zindanlarında... Kilitli... Kapılar kapalıydı ve anahtar bende değildi.» Ya kimdeydi anahtar? O kapalı kapılar neden açılmadı, açılamadı? Neden?
Sayfa 9
Bütün geçmişim geçiyordu gözümün önünden; bir ruh perişanlığı görünümü, vahasız bir çöl. Ürpertici bir çöl de­mek daha doğru olur. Ufkun bir yanından öbürüne, ten­cere kapağının bir ucundan öbürüne dek hiçbir şey yok, bir çiçek bile; kimi yerde kupkuru toprak, kimi yerde toz, kimi yerde çamur. Benim suçum mu bu? Yalnız benim suçum mu? O ne acı, ne ıstırap, ne üzüntü, ne boşa gidiş öyle! Pekâlâ neşe de olabilirdi içinde; neşe olabilirmiydi acaba? Şu kirli kurşun rengi, şu donuk aydınlık yerine göz kamaştıran bir ışık da olabilirdi. Sevgi de olabilir miydi? Olabilirdi. Ne çok kaçırılmış fırsat! Ama içimde sevgi var­dı. Ruhumun mağaralarında, kodeslerinde, kuyulu zindan­larında... Kilitli... Kapılar kapalıydı ve anahtar bende de­ğildi.
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.