“Dünün içinde biraz yarın vardı,yarının içinde de biraz dün…Ardı arkası gelmeyen,cümlelerin önünü kesmeyen,noktalar vardı—altlı üstlü ve de arka arkaya.Bir de kahkahalar!Bir de kahkahalar vardı,tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten.Sonra ölüm,ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen.Nerede ne kadar beklediğinle,bekleyebildiğinle,alakalıydı çoğu şey.Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela;her heyecanın sonu bıkkınlık,her bulutun sonu çamur,her denizin sonu kum,her taşın sonu toz,her yıldızın sonu karanlık,her doğumun sonu mezar,her mezarın sonu bahar,her baharın sonu kış,her kışın sonu binlerce kuş,solucan,kelebek,tomar tomar adı unutulmuş çiçek…”
Sayfa 388Kitabı okudu
İç dünyamdaki görünüm kırıyordu kolumu kanadımı. Bütün geçmişim geçiyordu gözümün önünden, bir ruh perişanlıgı görünümü, vahasız bir çöl. Soğuğa dayanamayan bir çöl demek daha doğru olur. Bir ufuktan ötekine, kapağın şu kenarları, hiçbir şey yok, bir çiçek bile, kimi yerde kupkuru toprak, kimi yerde toz, kimi yerde çamur. Benim suçum mu bu? Yalnız benim suçum mu? Elimden bir şey gelmemişti ki. O ne acı, ne ıstırap, ne üzüntü, ne karmaşık durum! Pekâlâ neşe de olabilirdi içinde, neşe olabilir miydi acaba? Şu kirli kurşun rengi, şu donuk aydınlık yerine parlak bir ışık da olabilirdi. Sevgi de olabilir miydi? Olabilirdi. Ne çok fırsat kaçırmıştım!
Sayfa 83 - Yapı Kredi Yayınları, 1. Baskı
Reklam
kırmızı deynek
Havanın yüzünde bir kırlangıç sürüsü Ve yabanıl ak atlar doludizgin Bu sabah, bu sabah öylesine güzel ki Bu sabah yağmur yağacak Bu sabah gün açacak Bu sabah tekmil tornurcuklar patlayacak Bahar patlayacak Köpükler, bulutlar patlayacak Özlemierin en güzeli, tozlu bir özlem Topraktan yeni çıkarılmış Üç bin yıllık yunan şarabı Atların kara
Sayfa 85 - Yapı Kredi Yayınları
Pollyanna’ya Mektuplar Didem Madak     I. Sevgili Pollyanna,
"Dünün içinde biraz yarın vardı, yarının içinde de biraz dün... Ardı arkası gelmeyen, cümlelerin önünü kesmeyen, noktalar vardı - altlı üstlü ve de arka arkaya. Bir de kahkahalar! Bir de kahkahalar vardı, tıpkı ağıtlar gibi aynı sessizlikle biten. Sonra ölüm, ölümün de doğumun da sonunda aynı geceydi yine bekleyen. Nerede ne kadar beklediğinle, bekleyebildiğinle, alakalıydı çoğu şey. Her kalabalığın sonu ıssızlıktı mesela; her heyecanın sonu bıkkınlık, her bulutun sonu çamur, her denizin sonu kum, her taşın sonu toz, her yıldızın sonu karanlık, her doğumun sonu mezar, her mezarın sonu bahar, her baharın sonu kış, her kışın sonu binlerce kuş, solucan, kelebek, tomar tomar adı unutulmuş çiçek..."
Değişikliği önce kuşlar fark etti. Göç yollarını değiştirdiler. Ama başka yöne gitmenin de faydası olmadığını anladıklarında, oldukları yerde kaldılar. Sonra kaplumbağalar anladı bir şeylerin ters gittiğini. Kabuklarından daha az çıkar oldular. Kaplumbağalardan sonra arılar farkına vardı durumun. Peteklerini bir an önce dokudular. Balıkların dünyadan haberi olmadığını mı düşünüyorsunuz? Onlar da çabucak kavradılar olan biteni, daha derinlere yüzdüler. Yere en yakın ve en bağlı canlılar, böcekler bile gecikmedi felaketi kavramakta. Yuvalarını genişlettiler. Neler olduğunu anlamayan hiçbir hayvan kalmadığında, vakit artık çok geçti. Gök kızıllaşmış, havalar aşırı ısınmış, mevsimler değişmişti. Toz fırtınaları ve çamur yağmurları her geçen gün artıyordu. Ağaçlar yapraklarını döküyor fakat çiçek açmıyordu. Ekilen buğdaylar boy vermiyordu. Kazılan topraktan patates çıkmıyor, besin bulamayan yer altı canlıları sürüler hâlinde dışarı çıkıp yiyecek arıyordu. Diğer hayvanlar da onları avlıyordu...
Sayfa 7
Reklam
18 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.