Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
“ Ekim’in 6. günü için kararlaşan içtimaınızda Trakya'nın, İzmir'de kararlaştırılan esaslar dahilinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti­ne iadesini kabul etmedikleri takdirde, tasavvur buyurulduğu gibi, 6-7 Ekim’ de derhal İstanbul üzerine harekete geçiniz!"
Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nı kazandıktan sonra elinde kalan Türkiye hakikaten bir enkazdı. Trakya'yı belki bir ölçüde bu iddianın dışında tutabiliriz ama Anadolu'nun taş devrinde olduğu bir metafor değildir. Anadolu'da hakikaten hiçbir şey yoktur. Şu seviyeye düşmüş bir insanlık düşünelim; aşağı yukarı sekiz milyonluk bir nüfus, sürekli harp kaybederek morali sıfıra inmiş, moralini düzeltmek için de bilmediği bir dinden başka sarıla- bilecek hiçbir şeyi yok. Bilmediği dini de ona empoze edenler bizim halk tabiriyle "hacı-hoca takımı" dediğimiz, kendileri de cahil olan Anadolu'nun. Hiç kimse diyemez ki Anadolu'da ne cevherler vardı da sonra kayboldu. Böyle birşey yoktu. sözde din adamları. Bunun dışında hiçbir şeyi yok
Reklam
Millî Mücadele’nin gelişmesinde direniş olanakları yönünden Trak­ya bahtsız bir bölgeydi.
Sayfa 177Kitabı okudu
Memleketin işgale maruz diğer bölgelerinde de halk direniş hareket­leri kendini göstermiştir. Meselâ Çukurova ve Güney (Maraş, Antep, Urfa) topraklarıyla, Trakya, Kuzeydoğu Anadolu ve kısmen Karadeniz kıyıları bu bölgeler arasındadır.
Sayfa 165Kitabı okudu
İyi ya varsın evlensin Nazlı. Bekir’in gönlünde bir Batı Trakya var. Yetmez mi ?
Sayfa 113 - Töre Devlet YayıneviKitabı okudu
Uşak ve Alpullu Şeker fabrikalarının kurulup hizmete girmesiyle birlikte Türkiye'de şeker sanayisi doğmuş oluyordu. İlk kampanyanın yapıldığı 1926 yılından 1933 yılına gelinceye kadar, hem pancar tarımında hem de işletmecilik alanında bir hayli ilerlemeler kaydedilip bilgi ve tecrübeler kazanıldı. Ege ve Trakya'da kurulan bu fabrikalardan elde edilen bilgi ve deneyimler sayesinde, Orta Anadolu'nun iklim ve coğrafi konum itibariyle uygun niteliklere sahip olan bir kentinde, şeker fabrikası tesis etmek için harekete geçildi. Fabrikanın, Eskişehir'de kurulmasına karar verilmeden önce, Ziraat Mühendisi Emcet Bey ve arkadaşları tarafından; Eskişehir, Kütahya, Afyon ve Akşehir mıntıkalarında şeker fabrikası kurulması hususunda bir şeker pancarı projesi hazırlandı.
Sayfa 127 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Reklam
Alpullu Şeker Fabrikası, yüksek miktarda şeker üretimi yaparak şeker ithalatını minimum düzeye indirdi. Böylece milli sermayesinin dışarıya çıkmasına engel olarak ülke ekonomisine önemli bir katkı sağladı. Alpullu Şeker Fabrikası için 1926'dan 1938'e kadar 44.797 hektarlık arazi üzerinde 114.648 çiftçiyle pancar tarımı yapılarak 508.127 ton pancar işlendi. Bir ailenin beş kişilik nüfusa sahip olduğu kabul edilirse, Alpullu Şeker Fabrikası özellikle Trakya bölgesi için önemli bir istihdam sahası oluşturdu. Buna bağlı olarak dışa göçü önledi ve nüfus dengesini sağladı. Alpullu Şeker Fabrikasında, 1926'dan 1938'e kadar 939 memur, 11.235 işçi çalıştı. Alpullu Şeker Fabrikası aynı zamanda Türkiye şeker sanayisi için bir okul vazifesi görmüştür. Öyle ki Eskişehir ve Turhal'da yapılmış olan şeker fabrikalarının memur ve işçileri burada staj yaptılar.
Sayfa 123 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Özellikle yerli tüccarın yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı Alpullu Şeker Fabrikasında üretilen şekerlere rağbet göstermemesinden dolayı, şirket üyesi Hayri Ipar Bey, Trakya ve Anadolu'nun birçok yerine şeker sevk eden ve yabancı firmalardan şeker talebinde bulunan şeker bayilerinin temsilcilerini şirket merkezine davet etti. Kendilerine, Türk şekerinin, yabancı ülkelerin şekerlerinden kalite bakımından bir farkı olmadığını belirterek bayi temsilcilerini üretilen şekerleri yakından görmeleri için fabrikaya davet etti. Fabrika Müdürü Bay Gutherz, şekerin, nasıl üretildiği hakkında kendilerine gerekli açıklamalarda bulundu. Tacirlerin, niçin Hollanda tipi kristalize şeker üretilmediği sorusuna, Bay Gutherz: "Hollanda şekerinin tıpkısını yaparız, fakat kilo başına birkaç kuruş fark yapar." yanıtını verince tacirler: "Kaça mal olursa olsun, biz bu şekerden isteriz." dediler. Fabrika, bir süre sonra tüccarın istediği Hollanda tipi kristalize şekeri, ince, orta ve kalın olmak üzere üreterek İstanbul'a gönderdi. Tüccar da bunla- rı normal toz şekerlerden farklı fiyata alıp Hollanda şeker çuvallarına koyarak Hollanda kristalize şekeri diye sattılar. Şeker bayileri bundan sonra, Türk şekeri bulundukça yabancı ülkelerin şekerlerini satmamaya karar verdiler.
Sayfa 119 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Şeker fabrikasının, Alpullu'da kurulma kararının ardından, fabrikanın inşa edileceği arazinin belirlenmesi için çalışmalara başlandı. Üç kişilik bir heyet, 1925 yılının Nisan ayında, Trakya'nın Lüleburgaz kasabasına giderek yöre halkına, şeker fabrikasının kurulması için büyük bir arazi parçasına ihtiyaç duyduklarını belirtirler. Ancak bölgedeki büyük arazi parçalarına sahip olanlar. yörede bir fabrika kurulmasına sıcak bakmadıklarından arazi veremeyeceklerini belirttiler. Muhtelif küçük arazi sahiplerinden, parsel parsel toprak satın almak ise uzun bir zaman gerektiriyordu. Bir hafta sonra, Babaeskili bir şahıs, heyete: "Buradan yirmi-yirmi beş kilometre ileride geniş arazilerim var. Tıpkı buraları gibi düzlüktür ve tren yolu kenarına düşer. Gelip bir görünüz. Beğenirseniz size istediğiniz kadar yeri bedavadan veririm"dedi. Ertesi gün, arazinin bulunduğu Alpullu'ya gidildi. Yapılan incelemeler neticesinde, arazinin şeker fabrikası kurmak için uygun olduğu sonucuna varıldı. Beş yüz küsür dönümlük arazi, Babaeski Tapu Dairesinde yapılan resmî işlemlerle, şeker fabrikası kurmak üzere daha sonra kurulacak olan, İstanbul ve Trakya Şeker Fabrikaları Türk Anonim Şirketine devredildi.
Sayfa 106 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Lozan Antlaşması gereğince Rum okullarında bulunması gerekenin çok üstünde Yunan uyruklu öğretmenin görev yaptığını ifade eden Papa Eftim, bu öğretmenlerin Yunanistan'dan geldikten sonra herhangi bir pedagoji veya lisan imtihanına tutulmadan bu okullara yerleştirildiklerine dikkat çekerek Batı Trakya'daki okullara yerleştirilen Türk öğretmenlerin ise iyiden iyiye bir inceleme ve ihtimandan sonra ancak işe başlayabildiklerine vurgu yapar. Bununla beraber çocuklarını Rum okullarına gönderen bazı Türk taraftarı Rumların pişman olduklarını ve sonradan çocuklarını Türk okullarına naklettirmek istediklerini söyleyen Papa Eftim, ancak Rum okullarının yöneticilerinin bu konuda velilere bazı engeller çıkardıklarını, çünkü bu yöneticilerin hiçbir Rum çocuğunun Türk kültürü almasını istemediklerini ifade eder.
Reklam
18 marttan 25 nisana kadarki zaman, düşmanın keşif ve oya­lama hareketleri ile geçer. Düşman, boğazın geçilemeyeceğini anlayıp, yarımadanın Avrupa kıyılarına asker çıkarma planlarını işte bu arada tamamlar. 25 nisanda ise, önce, yarımada ile Trakya arasındaki Saros körfezine ve Boğaz ağzındaki Anadolu köşesine şaşırtma çıkarmaları yapılır. 26 nisanda Rumeli ta­rafındaki giriş noktasında (Seddilbahir) çıkartma başlar.
Sayfa 240
Boğaz Efsanesi'nden
Efsaneye göre, İstanbul Boğazı'nı Büyük İskender açtırmış. Karadeniz o zamanlar Nuh Tufanı'ndan geriye kalan büyük bir deryaymış. Büyük İskender, Boğaz'ı kazdırıp Karadeniz'i Akdeniz'e akıtmış. Simdi onun neden böyle bir şey yapmaya gerek duyduğunu anlatalım. Eskiden İstanbul Boğazı'nın, Marmara'nın,
Sayfa 35
1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı Devleti'nin topraklarının üçte birine yakını tahrip olmuş ve Anadolu'da ve Trakya'da yaşayan yaklaşık on iki milyonluk nüfusunun önemli bir bölümünü kadın, çocuk, yaşlı ve savaş malulleri oluşuyordu. Kişi başına düşen milli gelir 108 Türk lirası idi. Gayri safi milli hasılanın, %67'sini tarımsal gelirler, %23'ünü hizmet sektörü gelirleri ve %10'unu ise sanayi sektörü gelirleri oluşturuyordu. Toplam nüfusun %82'si köylerde yaşıyor, halkın %90'ı okuma-yazma bilmiyor ve %80'ninden fazlası geçimini tarıma dayalı faaliyetler ile sürdürüyordu. Ülkede, sermaye birikimi, altyapı, yetişmiş işgücü elemanı ve iş deneyimine sahip olan girişimci bir kesim bulunmadığı gibi; yol ve yön gösterecek, düzenli çalışan bir bürokrasi sistemi de mevcut değildi
Sayfa 19 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
O güne dek yapılan girişimler içerisinde, en ciddi ve teknik açıdan en ileri seviyede olan çalışma, Müşir Rauf Paşa tarafından 1899'da yapıldı. Kendisi, Uzunköprü'deki çiftliğinde şeker pancarı yetiştirmek için çeşitli denemeler yaptı ve yetiştirdiği pancarları Avrupa'da inceletti. Sonuçların olumlu çıkması üzerine, Trakya'da şeker fabrikası kurmaya karar verdi. Rauf Paşa, bu amaçla Aziz Bey'i, pancar tarımı ve pancardan şeker üretimi gibi bilgiler hakkında eğitim almak üzere Avrupa'ya gönderdi. Diğer taraftan da hükümetten gerekli imtiyazları alarak, yabancı firmalarla temasa geçti. Fakat bu girişim de Mehmed Rauf Paşa'nın ölümü nedeniyle yarım kaldı.
Sayfa 13 - ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARIKitabı okudu
Osmanlı imparatorluğu, Trakya'dan Erzurum'a doğru, koca gövdesini yan yatırmış, memelerini sömürge ve milliyetlerin ağzına teslim etmiş, artık sütü kanıyla karışık emilen bir sağmal idi.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.