Sen de gayet iyi biliyorsun ki yaşamak dediğimiz her zaman şenlikli değil. Eğer öyle olsaydı emin ol anlamsız,biçimsiz,işe yaramaz olurdu. Sevmezdik onu. Yapay gelirdi. Duygularımızı canlı tutan her şey içimizdeki karmaşadan besleniyor.
Büyük bir alim; aynı zamanda başarılı bir tüccar olan, on binlerce talebesinin bütün masraflarını üstlenmiş bulunan Ebu Hanife Hazretlerine, kumaş yüklü iki gemisinin tamamen yandığı haberi gelir. O ''Elhamdulillah" der. Sonrasında haberin yanlış olduğu söylenir. O yine ''Elhamdulillah" der.
Bu tavrının hikmeti sorulduğunda şöyle cevap verir: "Geminin battığı haberi geldiğinde kalbimi yokladım. Dünya malını kaybetmiş olmaktan dolayı en küçük bir üzüntü yoktu. Bu sebeple Allaha hamd ettim. Batan geminin benimki olmadığı haberi gelince yine kalbimi yokladım. Kalbimde en ufak bir sevinç yoktu. Kalbimi bu halde tutan Allaha yeniden hamd ettim."
İslami kesimde, tavuğun boğazı elle kesilir ve bırakılır. Kafası tek seferde boynundan ayrılmaz. Kanı akıp canı kesildikten sonra, Yani cansızken kafası ayrılır. Bunun bir nedeni var. "Atlas Omuru" dediğimiz 1.boyun omuru, kafayı tutan omurga kemiğidir. Kafanın dönmesini sağlayan da bu kemiktir. Etrafı yoğun sinir ağıyla donatılmış bu kemik, hayvanın canının en çok yandığı yerdir. Eğer ölmeden bu kemiği bıçak sürülürse müthiş bir acı hissedecektir. Bu acıyı hissetmemesi için bu kemik, öldükten sonra kesilir ve kafa ayrılır. Gerek büyükbaş ve küçükbaş gerekse de kümes hayvanlarının kesiminde İslam'ı emrettiği yöntem budur. Hayvanın canının yanmaması için elektroşok işkencesine maruz bırakmaya gerek yoktur. İslam'ın emrine uymak yeterlidir.
Şeytan evliyası (evliyau'ş-şeytan) daha çok korku salarak iş görür. Günümüzün dinci iktidarları eski zamanlarda din kaynaklı olan bu korkuya şimdilerde, devlet gücünü elinde tutan dictator-despotların kullandıkları korkuyu da eklemiş bulunuyor. Bu böyle olduğu içindir ki bu noktaya biz değinen ayetin sonunda Cenabı Hak: "Şeytan evliyasından korkmayın, benden korkun!" diyerek mutlu bir gelecek için sabırlı atılımlar istemektedir. (bk. Ali İmran, 175)