Ressam, ormanda bir ağacın resmini çiziyor. Bir köylü, ressamı görüp yanına yaklaşıyor. Yaptığı işi biraz seyrettikten sonra soruyor:
-Ne yapıyorsun?
Soru karşısında şaşıran ressam, öylesine bir cevap veriyor:
-Şu ağacı...
Köylünün cevabı oldukça manidar:
-Niye ki? O zaten var...
1928 yılından sonra Türk dilini öyle bir rayından çıkardılar ki, olayı artık kendileri de toparlayamıyor. Konuya ilgisi olanlar bilecektir: Türk Dil Kurumu neredeyse her imla kılavuzunda ciddi değişiklikler yapmak zorunda kalıyor.
Ve hâlâ, "Öz Türkçe" adı altında, dilimize yerleşmiş ve artık bizden biri olmuş Arapça ve Farsça kelimeleri yok etmeye çalışıyorlar.
Ailemizden öğrendiğimiz yedi hayat kurtarıcı...
Kul hakkı yememek, yalan söylememek, anaya-babaya asi olmamak, her daim şükretmek, ibadetleri aksatmamak, mazlumun yanında olmak, menfaat için şekilden şekle girmemek...
Başkalarının hayatlarıyla, yapıp ettikleriyle o kadar meşgulüz ki, neredeyse kendimizi unutmuşuz. Veya unutmak üzereyiz. Bir yeri veya topluluğu düzeltmek istiyorsak, önce kendimizden başlamalıyız.