Bolşevik sanatçılar tiyatroyu nasıl elitist tabakanın elinden alıp çiftliklere ve fabrikalara taşımışlarsa, ayinler de artık pub'larda, mutfaklarda, araba parklarında, yüzme havuzlarında ve belki de zaman zaman telefon kulübelerinde düzenlenir olmuştu. Bazı coşkulu kimseler son derece tuhaf bir biçimde boyunlarında tahtadan haçlar taşıyordu ve bunların kullanım için mi yoksa dekoratif amaçlı mı kullanıldığını kestiremiyordunuz. Genç erkeklerin ayin sırasında ağızları köpürüyor ve önceden yalnızca 'Yemeğin soğuyor,' gibi incelikli laflar eden ezik evkadınları, çılgınca anlaşılmaz sözler söylemeye başlıyordu.
Söyledikleri kulağa gerçekten anlaşılmaz geliyordu. İnsanlar her yerde düşünüyor ve kendi kendilerini tatmin ediyordu. Artık kimse dogmatik ahlaksal yargılarda bulunmuyordu. Evlilikdışı ilişki yaşayan bir çifti nasıl değerlendirildiği sorulan liberal düşüneeli bir rahip, onları suçlayacağına, 'onlarla geçinmeye' çalışacağı yanıtını vermişti. Kendisine yine benzer bir soru yöneltilen yüksek rütbeli bir rahip, kendisini onların karşısında teşhir edeceğini söylemişti.
Uçsuz bucaksız sorunlarla, hayallerle ve kahramanca mücadelelerle dolu böylesine tuhaf ve harika bir hayat varken bu hikâyelerde hayata dair sadece beylik laflar yer alıyordu.
Gevezeliği bırak. Şu anda ömrümün en ehemmiyetli dakikalarını yaşıyorum. Hislerim beni şimdiye kadar asla aldatmamıştır. Müthiş bir şey oldu veya olacak. Şurada gördüğüm genç kız, bana, daha dünyaya gelmeden, daha dünyanın, daha kâinatın teşekkül ettiği sıralardan tanıdığım birisi gibi geldi. Sana nasıl anlatabilirim. 'İlk görüşte deli gibi âşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum!' gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söyleyecek sözüm yok. Hatta burada seninle nasıl durup çene çaldığıma hayret ediyorum. Bundan sonra ömrümün bir dakikasının bile ondan uzakta geçmesi benim için ölüm demektir. Demin pek göklere çıkardığım ölüme şimdi müthiş bir şey gibi bakmama da hayret etme, ne diye mi hayTet etmeyeceksin? Ne bileyim ben? Sana izahat verecek değilim ya... Ne lüzumu var! Yalnız ukalalık etmeden bana bir akıl öğret! Ne yapayım? Korkunç bir vaziyet karşısındayım.
Onu bir kere gözden kaybedersem ölünceye kadar ömrüm yalnız aramakla geçer; ve herhalde bu müddet pek kısa olur. Of be! Saçmalıyorum. Fakat fevkalade doğru söylüyorum. Onu bir daha hiç görmemek ihtimali en feci ve maalesef en akla yakın olanı. Düşün ki şu anda çehresini hatırlayamıyorum bile, fakat hafızamdan daha derin bir yerde onun bir taşa hakkedilmiş* kadar keskin bir tasvirinin, akılların almayacağı kadar eski zamanlardan beri mevcut olduğuna eminim. Şu kalabalığın içine gözlerim kapalı olarak karışsam bir kuvvet beni muhakkak hiç şaşırtmadan doğru ona götürecektir."
Șimdi gül deyince insanın aklına tuhaf şeyler geliyor. Ben mahallede iki tur dolanıp mezarlık duvarından aşınca gül mü kopardım Ayșe'ye vermek için? Değil. Ayşeler çoktur da onlara çiçekçiler de çoktur, benim işim olmaz. Hayatta bi kere çiçek taşımışlığım var, onu da poșete koydum da yürüdüm. Lisede hem de rezillik. Okulun müdürüne
Sana nasıl anlatabilirim.” ilk görüşte deli gibi aşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum” gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söyleyecek sözüm yok.
Tanrıça İnanna, Gilgameş'e daha Huluppu ağacını kestirdiği zaman göz koymuştu. Fakat o sıralarda Tanrıça'nın bir sevgilisi vardı. B ir gün her nedense ona kızmış ve ondan ayrılmıştı. Gilgameş'i, canavarı öldürüp elini yıkadıktan ve kendisine eski düzeni verdikten sonra ilk gören Tanrıça İnanna oldu. Çok yakışıklıydı.
Şamil'in oğlu Cemaleddin esir alınıp St. Petersburg'a getirileli on üç yıl olmuştu. Bu on üç yıl içerisinde Şamil, Zümrüdüanka gibi Ahulgo'nun küllerinden yeniden doğmuş ve Kafkasya'ya hakim olmuştu. Rus askerleri, akın akın bu dev gibi adama saldırmış ancak geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu on üç yılda, esir olarak St.
O geceyi anlatmaya çalışmak ne kadar doğru bilmiyorum, ya da ne kadar kendimi ifade ederim onu da bilmiyorum. Bazı acılara sözler anlam yüklemiyor, tesirsiz kalıyor. 2022'de Haziran ayında öğleleyin yatak alttan üstte doğru sıçradı tabi bu durum bana normal gelmedi. Herkesin dilinde bi maraş depremi vardı zaten, hep ne zaman olacak
“Yaş farkı benim için önemli değil," dedim pat diye.
"Ne?" Faltaşı gibi açılmış gözlerini bana çevirmişti.
İki es verdim. "Şaka yapıyorum."
İki es de o verdi. Ama manidar bir sessizlik değildi onunki; sersemceydi. Sonra bastı kahkahayı. "İlahi çocuk!" Elini omzuma koydu. "Doğru ama... Alt tarafı ondört yaş var aramızda. Sen onsekizken ben otuziki olacağım. Uygun sayılır!"
Ne için uygun sayılır? Cidden tuhaf yaratıklar bu kadınlar. Az önce yaptığım espri yüzünden bir düşüp bayılmadığı kalmıştı şimdi de tutup çok daha edepsizce çağrışımlara açık laflar ediyordu. Benim yerimde başka çocuk olsa duyguları incinebilirdi bu yüzden.”
Sana nasıl anlatabilirim. ' İlk görüşte deli gibi âşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum! ' gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söyleyecek sözüm yok.
Sana nasıl anlatabilirim. `İlk görüşte deli gibi âşık oldum, yanıyorum, tutuşuyorum!` gibi laflar mı söyleyeyim? Fakat işin tuhaf yanı bunlardan başka da söyleyecek sözüm yok.