Şeyma Öztürk

Şeyma Öztürk
@tuhafbirkiz
“Beni hor görme kardeşim Sen altınsın ben tunç muyum? Aynı vardan var olmuşuz Sen gümüşsün ben sac mıyım?” {Âşık Veysel}
“Ekmeğin arasına soğan da koydurdum. Nasılsa yalnızım. Dünyadan uzaklaştıkça, soğan gezegenine yaklaşırsınız.”
Sayfa 24 - Alfa Yayıncılık, 1.basım, 2023.Kitabı okudu
Reklam
184 syf.
4/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Bugün Bize Kim Geldi
Bugün Bize Kim GeldiSezgin Kaymaz
8.2/10 · 905 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Şeyma Öztürk tekrar paylaştı.
“Mademki okumak iyi bir şeydi, okumalıydı...Okuyacaktı.”
“Bir ömür bitebilir, diyordu. İnsan ölebilir, çıldırabilir. Bir enkaz, bir çöp, bir iskelet, bir cîfe olabilir. Fakat yalansız yaşayamaz. Ölüm bile arkasında dayanacağı bir yalan olmazsa tahammülsüz bir şey olur. Başımın altına rahat bir yastık gibi koyacağım tek bir yalan kalsaydı…”
Sayfa 45 - Dergâh Yayınları, 1.baskı, 2023.Kitabı okudu
Reklam
“İnsan nelere alışmaz ki… Zaten hayat dediğimiz bu kapalı dairenin asıl mucizesi, bu alışmak değil miydi? En sevdiğimiz mahlukları bile kaybetmeye alışmıyor muyuz? Günlerce, aylarca, senelerce görmemeye, mutlak, kati bir gurbet içinde yaşamaya alışmıyor muyuz?”
Sayfa 35 - Dergâh Yayınları, 1.baskı, 2023.Kitabı okudu
“Eşyanın sükûneti, değişmez manzarası onun için hayatta bir teselli ve zevk kaynağıydı. Bir insan, en yakınımız bile, çarçabuk değişebilirdi. Fakat eşya, dalgın ve daüssılalı uykularında hep aynı kalırlardı. Bir saksının, bir sedirin, bir masanın, bir duvar veya kapının değişmesi imkânsızdı. Eşyanın açık, dost, her zaman için güvenilir çehreleri!.. Fakat acaba gerçekten onlar değişmez miydi?”
Sayfa 20 - Dergâh Yayınları, 1.baskı, 2023.Kitabı okudu
“Beyoğlu’nun kırk sene evvelki halini yazmaya ne diye özenmeli? O, eskiden de bizim değildi; şimdi de öyle. O, eskiden de havasını alıp suyunu içtiği bu toprağı küçümserdi, şimdi de öyle. O, eskiden de âdetleri, zevkleri, görüşleri, görünüşleri, hulâsa bir sıra hayat îcapları ile bize benzemezdi; şimdi de öyle. O, kapitülasyonlarına, bankerlerine, masonlarına, levantenlerine, çeşitli dillerine, barlarına, meyhânelerine, umumhânelerine, bir kelime ile garp taklitçiliğine yaslanarak İstanbul’a dudak bükerek tepeden bakıyordu; şimdi de öyle.”
Sayfa 159 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Git kahvesi :)
“İstanbul’da çok oturan misâfirlere vaktin geciktiğini zarâfetle hatırlatmak için, ev sâhibi tarafından bir de ‘git kahvesi’ ikram etmek âdeti olduğunu unuttum galiba.”
Sayfa 139 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Şâyet ev bark sahibi olan genç kız, orta halli veya daha mütevâzı bir âileden çıkmışsa, bu takdirde düğünün ertesi günü, evinin bütün umûru ile alâkalanmak boynunun borcu idi. Eğer, gelin geldiği evde ihtiyar bir baba, ya da bir büyük baba varsa, onlar bu tâze geline ufak tefek iş buyurmasını ne de severlerdi. Geline sigaralarını sardırırlar, gelinin elinden kahvelerini isterler. Şamdanlarının mumunu gelin tâzeler, tespihleri koparsa gelin dizerdi. Hulâsa evlerine gençlik, güzellik, neşe ve sıhhat getiren bu körpe vücut, isterlerdi ki hep karşılarında salınıp gezsin… Hele kendilerini yetmiş seksen sene evveline götürüp tekrar çocuklaşabilmelerine vesîle olan bir gül yüzlü torun, bu tâze gelinin en mübârek hüneri ve bereketi idi.”
Sayfa 137 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
Reklam
“Düğünlerde koltuk merasimlerinden sonra para serpmek, o zamanlar bana güveyinin zarif bir hîlesi imiş gibi gelirdi. Zîra kocasını kapıdan karşılayan telli duvaklı gelinle, heyecandan basacağı yeri görmez olmuş dâmâdı seyretmek, düğünün, kaçırılmaması mûtat olan en belli başlı sahnesi idi. Merâsimin bu kısmına o kadar ehemmiyet verilirdi ki, bâzen vaktinde yetişmeyen hısım akrabânın görmesi için koltuk geciktirilir; bâzen de ikinci bir koltuk yapılırdı. Kadınlara mahsus bir eğlence imtiyâzı olan düğünler, hele koltuk yapıldığı sıralarda öyle kalabalıklaşır, gelinle güveyinin geçeceği yer o kadar daralırdı ki, genç karısını gelin odasına bırakıp çekilen delikanlının, izdihâmı yarıp geri dönebilmesi için, behemahal günün havasına uygun zarif bir bahâneye, bir hîleye başvurması lazımdı. İşte bu yüzden o da, etrâfına avuç avuç çil paralar serperek kalabalığı neşeli bir yarışa sevkedip, izdihâmın içinden selâmetle çıkmanın tek çâresine başvururdu. Ammâ genç adam , yanılır da serpeceği paraları uzağa fırlatmazsa, bu defa çil kuruşları, ikilikleri toplamak için yerr atılanlar, yolunu büsbütün tıkar ve zavallı genç, muhasara kalkıncaya kadar olduğu yerde kalır, geçemezdi.”
Sayfa 136 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Ya düğünler, dernekler? Henüz başı bağlanmamış genç kız, mahallesinde bir düğün olduğunu duyunca, küçük yüreğini bir telâştır alırdı. Kadın kadıncık annesi de bunu anlamaz olmazdı ammâ, ‘Dâvetsiz düğüne börekçilerle çörekçiler gider; öğleden sonra geline bakarız,’ diye tâ sabahtan düğün evini boylamak isteyen kızını yatıştırır, hakîkaten de yemeklerini yiyip evlerini kıvraladıktan sonra, etrâfı simitçiler, susam helvacılar, leblebi ve mâcuncularla çevrili ve önünde çocukların kaynaşıp, kapısında mahalle bekçisinin durduğu düğün evine giderlerdi. Dâvetli olsun dâvetsiz olsun, geline bakmak herkesin hakkı idi. Bu hak, sular kararıncaya kadar devam eder, ancak hısım akrabâ ve dâvetliler güveyi yemeğine kalır, yatsıdan sonra da şerbetler içilip, güveyi, büyüklerinin ellerini öperek gelinin yanına girmesiyle düğün bitmiş olurdu.”
Sayfa 130 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Aminlerle güvey koymak, besmele ile mektebe başlamak fenâ mı idi? Fenâ mı idi o ana sevgisi, baba saygısı ki, hayat boyunca insâfı, fedâkârlığı hasbîliği geliştirir, selâmete yol açar, muhâtaraları önler, doğruluğun temel taşını örerdi? Fenâ mı idi, hîleden elini, haramdan eteğini, yalandan dilini, kötüden gözünü, fuzulden kulağını bağlamak ahdı ile san’at ve meslek hayatına adım atış fenâ mı idi? En yüksek, en ileri cemiyetlerin bile sırasında âzâde olmadıkları kötülükleri, devamli bir murâkabe ile uyanık bekleyen bir güçlü kuvvetli nizam, hastalığı yenmek gayretiyle çalışan uzviyet gibi, herhangi bir uygunsuzluğu derhal farkedip tedbir alır ve az zamanda ortadan kaldırırdı. Nasıl peteğin içinde ölen arı, arkadaşları tarafından derhal mumlanıp tefessühüne meydan verilmezse, tedbirli ve uyanık duran cemiyet de, yakaladığı en küçük hatâyı tecrit eder veya temizlerdi.”
Sayfa 126 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
“Başını sokacak dam altı bulamayan kimsesizler, rahat ve mesut dam altlarını, haylazlıkları yüzünden cehenneme çevirip kapı dışarı edilmiş kişizâdeler, işi gücü dalgacılığa vurmuş şehir uşakları, gününün nafakasını el cebinden çırpıştırıp, kırpıntı yataklarında yeni mârifetler tasarlayan serseriler, gece yarılarına kadar meyhâneden meyhâneye sürüklenip evinin kapısını çalmaya cesâret edemeyen ayyaşlarla yükünü tutmuş olan Tavukpazarı, şehrin hazın cihâzı imiş gibi, bütün bu uygunsuz kalabalığı içinde eritmeye çalışırdı.”
Sayfa 111 - Kubbealtı Neşriyât, 12.baskı, 2021.Kitabı okudu
7,9bin öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.