Gözler ateşlenir,yumruklar sıkılır,bir zilletin,kendine medeniyet dedirten bir zulüm ve zilletin kurbanı olduğumuz yeter.Artık bu aşağılık duygusuna haysiyyetle veda etmeliyiz:
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!
Sanmayın:şevk-i şehadetle coşan bir kan var..
Bizde leşten daha hissiz daha kokmuş can var!
İsyan dalgaları gayz haline gelir:
Tükürün belki biraz duygu gelir ârımıza!
Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı mağrurane üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!..
Gözler ateşlenir, yumruklar sıkılır, bir zilletin, kendine medeniyet dedirten bir zulüm ve zilletin kurbanı olduğumuz yeter. Artık bu aşağılık duygusuna haysiyyetle veda etmeliyiz:
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!
Bir zaman İngiliz devleti, İstanbul Boğazının toplarını tahrip ve İstanbul’u istilâ ettiği hengâmda, o devletin en büyük daire-i diniyesi olan Anglikan Kilisesi’nin Başpapazı tarafından Meşihat-ı İslâmiyeden dinî altı sual soruldu. Ben de o zaman Dârü’l-Hikmeti’l-islâmiyenin âzâsıydım.
Bana dediler: “Bir cevap ver. Onlar, altı suallerine altı yüz kelimeyle cevap istiyorlar.”
Ben dedim: “Altı yüz kelimeyle değil, altı kelimeyle de değil, hatta bir kelimeyle dahi değil, belki bir tükürükle cevap veriyorum. Çünkü o devlet, işte görüyorsunuz, ayağını boğazımıza bastığı dakikada, onun papazı, mağrurâne üstümüzde sual sormasına karşı, yüzüne tükürmek lâzım geliyor. Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!” demiştim.
"Gözler ateşlenir, yumruklar sıkılır, bir zilletin, kendine medeniyet dedirten bir zulüm ve zilletin kurbanı olduğumuz yeter. Artık bu aşağılık duygusuna haysiyyetle veda etmeliyiz:
Tükürün maskeli vicdanına asrın tükürün!"
Gitme ey yolcu, beraber oturup ağlaşalım:
Elemim bir yüreğin kârı değil paylaşalım:
Ne yapıp ye'simi kahreyleyeyim bilmem ki?
Öyle dehşetli muhîtimde dönen mâtem ki!
Ah! Karşımda vatan nâmına bir kabristan
Yatıyor şimdi Nasıl yerlere geçmez insan?
İnsanlar sizle bir şey mi tartışmak istiyorlar? Size hayranlar mı? Yüzlerine tükürün. Sizle dalga mı geçiyorlar? Alayları içinde kendilerini tanımalarına yardımcı olun. Aslında roller gülünçtürler. Çevrenize bir bakın. Rollerden başka bir şey görüyor musunuz? Umursamaz bir eda ile, serinkanlı bir espri duygusuyla yaklaşın onlara. Onlarla kedi fare oyunu oynayın. Böylece etrafınızdaki birkaç kişi, kendi kendilerinin farkına varmak ve gerçek bir iletişimin öngerekliliklerini keşfetmek için iyi bir fırsat yakalayabilirler.