Osman Paşa mağlup edilmedikçe Plevne Rusların emniyeti için sürekli bir korku olarak kalacaktı. Rus ordularının Tuna’nın güneyinde tutunabilmesi, bu kasabanın kesin olarak ele geçirilmesine bağlıydı.
Ölüm acıları içinde kıvrandığı iddia edilen “Avrupa’nın hasta adamı”nın üstüne çullanan Ruslar, böğürlerine müthiş bir tekme yemişlerdi. Can çekiştiği sanılan Türk, henüz kuvvetinin yerinde olduğunu en güçlü şekilde ispatlamıştı.
"Tuna Nehri akmam diyor,
"Etrafımı yıkmam diyor,
"Şanı büyük Osman Paşa,
"Plevne`den çıkmam diyor.
"Düşman Tuna`yı atladı,
"Karokolları yokladı,
"Osman Paşanın kolundan,
"Beş bin top birden patladı.
"Kılıcını çaldı taşa,
"Taş yarıldı baştan başa,
"Şanı büyük Osman Paşa,
"Askerinle binler yaşa!"
Yazar Patrick Leigh Fermor 1935'te Tuna Nehri üzerinde, Romanya, Bulgaristan ve o zamanlar yeni palazlanan Yugoslavya'nın buluştuğu noktada yerleşik bir adaya ulaşmıştı. Adanın Adakale diye Türkçe bir adı vardı.
Tuna'nın akıntısı adayı Osmanlı'nın gerilemesine karşı korumuş olduğundan Adakale o zamanlar saf Osmanlılığın bir ileri karakolu olarak kalmıştı. Tespihler, gül reçeli, nargileler, rakı, Leigh Fermor'un para ödeme teklifini reddederken yapılan ve dikkat çekici bir Türk işareti olan kısacık bir başkaldırış, peçeler ve fesler vardı burada. Leigh Fermor'un tanımıyla, "etraflarına yırtık pırtık sarıklar gevşekçe düğümlenmiş, solgun, erik renkli fesler".
9 Temmuz’da Sultan Süleyman yine İstanbul’dan ayrıldı ve ayın 18’inde Edirne yakınlarına karargâh kuruldu. Yanında iki küçük oğlu, Mehmed Paşa, Lütfi Paşa ve her iki Beylerbeyi vardı. Tatar Hanı’na, Osmanlı ordusu ile birlikte hareket etmek üzere Boğdan’a karşı hazırlık yapması emredildi. Vlad’ın Eflaklarına da yolu ağaçlardan temizleme görevi
Macarlar, güzel ve güçlü atları ile yapacakları enerjik bir hücumla sipahilerin saflarını bölüp, sultana ve yeniçerilerine ulaşabileceklerine inanıyorlardı. Bütün bir öğleden önce Osmanlıların tepede kendilerine taarruzunu bekledikten sonra nihayet düşman ordusunun bir birliğinin sağ ön tarafında ağır ağır harekete geçtiği görüldü. En çok
" İnsanın verecek bir şeyi kalmadığı zaman artık kimseyi mutlu edemiyor"
Selam Arkadaşlar
Bugün sizlere kalemiyle daha önce Angel Dayı ve Baragan'ın Dikenleri kitabıyla geldiğim Panait Istrati'nin Sokak Kızı kitabıyla geldim.
Yazarımızın yazım dili gayet anlaşılır okuyucu kitap içine çeken tarafı her zaman çok güzel.
Kısaca spoi vermeden konusuna gelirsek Hikayemiz Sokak Kızı yani saka kızın etrafında dönüyor gibi gözüksede aslında Ana kahramanımız Marko'nun hikayesi diyebiliriz.
Marko kendi halinde Tuna nehri kıyısında yaşayan bir ailenin on altı yaşında ki tek oğludur. Bir gün gönlünü fazlaca özgür, asi sokak kızına kaptırır. Ve onun bir şekilde sevgilisi olur lakin kızın bir sevgilisi daha vardır. Marko'nun kıskançlık ile imtihanını, sevgilisini kendi yaşlarında bir erkekle daha paylaşmasını, aşkın, dostluğun, kıskançlığın ve hırs'ın güçlü sıcak yüzünü Marko bizlere kitap boyunca gösterecektir.
Yoksul bir civar olan İbrail'deki zorlu, bu sert aşka Panait Istrati'nin kaleminden sizlerde tanık olmak isterseniz bu kitabı kesinlikle tavsiye ederim.
Kitapla kalın dostlar