Âlim bey, koltuğa oturup yaptıklarını düşündü. İnsanın yönettiği bir düzenden adalet beklenir miydi? İnsanın kendisi adaletsiz bir canlı değil miydi? Tüm kurduğu sistemler yok etmek üzerine kurulu değil miydi? Gezegen üzerinde müthiş bir sevgi vardı da insanlar mı farkında değildi? Ama yine de yaşamaya değerdi. Bir avuç insanın sevgisi bu dünyayı yaşanılır kılıyordu. Sevginin gücü öylesine güçlüydü ki bütün kötülükleri örtmeye yetmese bile en azından görünmesini engelliyordu. İnsanın her tarafı çamurdu ama asıl çamurun görünmesini engelleyen, gören gözlerin artık çamuru görmeye alışmasıydı.
Önümde uzun bir yol,
Ayağımın dibinde cehennem, yukarı da cennet
Peşimde ardın sıra karanlık, önüm aydınlık
Bir yanımda geçmiş, bir yanımda gelecek.
Hangi yöne gitsem karar veremiyorum. Gözlerim de sonsuz bir perde
Sana açılan yollar. Ardına kadar kapalı.
Adımın büyüklüğünden korkuyorum.
Küçük bir adımla, geri kalmak mı?
Yoksa, büyük bir adımla çukura düşmek mi?
Zor olan! Mecnun olup çölleri aşmak mı? Yoksa, kolay olan Leyla’dan vazgeçmek mi?
Herkes sıradanı severdi. Önemli olan; özeli sevmek değil mi?
Sevgiden vazgeçer miydi insan? Yoksa sizi sevenler sizden vaz mı geçmişti?
İnsanı bitiren karanlık ve kararsızlık değil miydi?
Öyleyse neden insan kolay olanı seçerdi.
Tuncay AKGÖL