343 syf.
·
Puan vermedi
·
11 günde okudu
Kemal Tahir'in okuduğum ilk kitabı olmasına rağmen gayet iyiydi. Rahmet Yolları Kesti kitabının arka kapağında da belirtildiği gibi uzun yıllar Türk Edebiyatında kendine geniş yer bulmuş “eşkıyalık” konusuna Kemal Tahir, bambaşka bir açıdan bakmıştır. Halkın gözünde hayranlık uyandıran eşkıyalık olgusu ve gıpta edilen eşkıyalık hayatının hiç
Rahmet Yolları Kesti
Rahmet Yolları KestiKemal Tahir · İthaki Yayınları · 2017697 okunma
447 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
8 günde okudu
İki Yaralı Kalbin Buluşması
Hep bahsini Kapak Kızı üçlemesi ile duyduğum yazarla bu kitabıyla tanıştım ve tanıştığıma çok memnun olduğumu söyleyebilirim. Çok aşk kitapları okumayı seven bir yapım yok o yüzden kitabın ismi bende biraz çekimserlik uyandırmıştı, ama kitabın uzun uzun romantik cümlelerle dolu bir aşk romanı olmadığını, filmlerde izleyeceğiniz romantik-komedi
Âşıklar Delidir ya da Yazı Tura
Âşıklar Delidir ya da Yazı TuraAyfer Tunç · Can Yayınları · 20212,762 okunma
Reklam
Eskiden Medya Siyaseti Yönetirdi, Şimdi Siyasetçiler Medyayı Yönetiyor
Özelleştirme olgusu ile beraber kartel medya, bir dönüşümden geçmiş ve göz ardı edilmemesi gereken bir sorunla karşı karşıya kalmıştır. Zira özelleştirme süreci öncesinde iş hayatının dışında kalmış medya patronları özelleştirme süreci ile beraber iş hayatına müdahil olmuşlardır. Daha da vahim olan medya sahiplerinin özelleştirmeden kendileri için hisse talebinde bulunmalarıdır. Tüm bunlar iş dünyasının da politik konulara müdahil olmasına ve onların taraf haline gelmesine yol açmıştır.
Sayfa 90
216 syf.
·
Puan vermedi
·
3 günde okudu
Kesikbaş, Türk romancı ve gazeteci Hüseyin Rahmi Gürpınar'a ait bir eserdir. Kesikbaş, 1921 yılında yazılmış ancak tam hali 1942'de yayımlanmıştır. 200 sayfadan oluşan dönemine uygun bir polisiye romandır. Sarhoşun biri bir gün kaynanasının emekli maaşını çalıp ziftlenmiştir. Kaynanasının gazabından korktuğundan kalan paranın bir
Kesik Baş
Kesik BaşHüseyin Rahmi Gürpınar · İthaki Yayınları · 2021492 okunma
112 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 saatte okudu
O Dönemin Mahkemelerini Görme Fırsatı
𝐺𝐼𝑅𝐼𝑆
Sait Faik Abasıyanık
Sait Faik Abasıyanık
gibi usta bir öykücünün kaleminden çıkan ve mahkeme kapısından ayak sürüyerek geçen insanların hikayelerini okuyoruz by eserde. Kitap 40'lı yıllarda Sait Faik'in gazetede tefrika edilen "Mahkemelerde" başlıklı yazılarından oluşuyormuş. O zamanlardaki ülkeyi tanımak istiyorsak mahkemelerine bakmaktan gayri bize
Mahkeme Kapısı
Mahkeme KapısıSait Faik Abasıyanık · Yapı Kredi Yayınları · 20111,083 okunma
Şahsen köken bakımından halis bir Türk olduğumdan hiçbir şüphem bulunmadığı halde, kavmiyetçi, ırkçı, etnik safiyet arayıcı bir Türkçülük akımının bu toplum için yararını sorgulamaktan yüksünmem. Türkiyatçılığı anlarım. Kim ne derse desin ve kim ne ölçüde rahatsızlık duyarsa duysun, insanlık tarihinde bir Türk olgusu ve Turan gerçeği vardır.
Sayfa 32 - Timaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Biz, Türklerin İslamlaşmasının tarihsel mukadderat olduğu noktasındayız. Bu er veya geç bir şekilde olacaktı, İslam olmasa bir diğer evrensel din olacaktı. Ama İslam'ı başta hâkimiyet olgusu ve kültür olmak üzere, kendinden taviz vermenin gerekmediğini anladıkları noktada hem kitlesel hem de resmî olarak benimsemiş gözüküyorlar. Bu noktada biz, 12 asırlık tarihi boyunca kendi içinde değişik evreler geçirdiği için tanımlama zorluğuna maruz kalan bir "Türk İslam"ı tabirinden ziyade, bu ilk dönemi daha iyi anlatan "Kuzey İslam"ı tabirini tercih edeceğiz. Kuzey İslam'ı Hanefilik, Maturidîlik ve hatta Alevilik vb. başlıkların dışında ve üzerinde bir olgudur. Kuzey kültürünün bozulmadığı ve Orta Doğu (İslam değil) kültürüne teslim olmadığı bir dönemde bir inanç sistemi olarak İslam'ın benimsenmesini anlatır. Kuzey kültürünün iki temel direği, akılcılık ve bireycilik olarak görülüyor. Temel hükümlerinde sürekli aklı kullanma talimatı veren ve herkesin birey olarak kendinden sorumlu olduğu noktasında en üst seviyede bir bireycilik içerdiği görülen İslam'ın bu noktada Kuzey kültürü ile çelişmesi beklenmemeli. Toplumdaki herkesin her konuda bir fikrinin olabileceği, bunu rahatlıkla ifade edebileceği ve etkisini bekleyeceği bir ortamdan bahsediyoruz. Bu bir kültürdür ve İslam'a aykırı bir tarafından bahsedilemez.
Sayfa 197 - Kripto YayınlarıKitabı okudu
"Denizlere sokulmaya çabalayan kıtasal güç ile, onun elinden tüm önemli deniz tezgâhlarını kapmaya ve denizi tekeline almaya çalışan deniz gücü arasındaki çatışma, hemen her zaman (Doğu Sorununun) tüm büyük evrelerinin en karakteristik olgusu olagelmiştir."¹ Zaten tüm Avrasya uygarlıkları tarihinin genel bir karekteristiği olan bu saptamanın, Doğu Akdeniz açısından çok da özel bir değeri yoktur.² Ama ilginç olan, yazarın bundan çıkardığı sonuçtur: "Doğu sorununun kısa bir süre için gerekli koşulu, Birleşik bir Ege Devleti'nin oluşturulmasıydı. Yine geniş bir imparatorluk bunu Arşipel'in iki yakasında da oturttuğunda, Avrupa'nın güneydoğusunu bile içine alabilen bir barış ve dinginlik devri açılabiliyordu."³ ¹ Pierre Waltz, La Question d'Orient dans l'Antiquite ("Antik Çağ'da Doğu Sorunu"), Paris, Payot, 1942, s. 360-61. ² Bkz. L S. Stavrianos, The World to 1500. A Global History ("1500'e dek Dūnya. Küresel Bir Tarih"). Englewood Clills, Prentice Hall, 1970, 188, sayfadaki harita. ³Waltz, a.g.c.,s. 362-63.
Sayfa 146 - Lempire Ottoman. Arabölge Gerçeği Işığında Osmanlı Tarihine Bakış. İletişim Yayınları, Birinci Baskı 1996 İstanbul. [ISBN: 975-470-504-6]Kitabı okudu
Türkiye Selçukluları (1075-1308)
Selçukluların zuhuru; Türk, İslâm ve nihayet dünya tarihi açısından ne derece önemli ise, Malazgirt zaferiyle kesinleşen ve Türkiye Selçukluları ile uygulaması gerçekleştirilen Anadolu'nun bir daha değişmemek üzere bir Türk-İslâm yurdu haline gelmesi olgusu da o derece önemlidir. Artık Türk'ün olduğu kadar, bütün İslâm dünyasının da kaderinde Anadolu'nun ve Anadolu Türklüğünün rolü önde olacaktir. İslâm'ı Avrupa ortalarına kadar Anadolu Türkleri taşıyacak, yardıma ihtiyaç duyan bütün dünya Müslümanları onlara sığınmakla İslâm kardeşliğinin şefkatine, korumasına ulaşacaklardır.
Karahanlılar - Kültür ve Medeniyet
Tarihte ilk Türk-İslâm devletini kurmuş olan İdil (Volga) Bulgari, rı'ndan sonra, coğrafi muhit olarak Maveraünnehir ve Türkistan'da kuru. lan Türk-İslâm devletlerinin ilkini de Karahanlılar oluşturur. Bu devlet döneminde, artık uzunca bir süreden beri hız kazanmış olan, Türklerin İş. lâm'ı din olarak seçmeleri olgusu, büyük kitlelerin Müslüman olmasıyla Türk Tarihi'nde yeni bir dönemi başlatmıştır. Karahanlı hükümdarları İslâmiyet'i samimi olarak kabul etmişlerdi. Dönemin İslâmi devlet anlayışının bir gereği olarak halifeler ve kendi adlarına hutbeler okutmuşlar, halifelerden hil'atler giymişler ve onlar tarafından tevcih edilen lâkapları kullanmışlardır. Aynı zamanda da Karahanlı hükümdarları, gazâ ve cihada önem vererek Budist Uygurlara ve öteki gayri müslimlere karşı İslâm'ı korumak ve yaymak için mücadeleler vermişler, bu yolda şehit olmuşlar ve gazi, mücahid gibi dini yönü ağır basan sıfatları taşımaya hak kazanmışlardır. Karahanlılar, sahip oldukları topraklarda çok sayıda cami, medrese, kervansaray, hastahane... v.b. dini sosyal müesseseler kurmuşlardır. Bu dönemde bir taraftan Kaşgâr ve Balasagun'da, diğer taraftan da Semerkant ve Buhara'da, bütün Maverainnehir'de yüksek bir ilim ve kültür muhiti ortaya çıkmıştır. Bütün bu merkezlerde Türk kültürü, İslâmi prensipler içerisinde kaynaşarak gelişmiştir. Sonuçta da Türk-İslâm kültürünün ilk ürünleri ortaya çıkmaya başlamıştır.
Reklam
Hocasını tanımayan öğrenci olgusu sanırım ülkemize has garipliklerdendir.
Sayfa 134 - ayyıldız yayınları, birinci basım, kasım 1994, kızılay
Gündelik Yaşamda Cinsiyetçi Söylemler
Kadınları ve erkekleri sahip oldukları özellikler bakımından cinsiyetçi kalıplara sokan söylemleri incelemek gerekirse, toplum kadınları “Uysallık, ağırbaşlılık, yumuşaklık, naziklik, itaatkârlık, pasiflik, ahlaklılık, iffetlilik, kırılganlık, bakıma muhtaçlık” değerlerine sahip olması gereken cinsiyet olarak görürken, erkekler ise toplumun gözünde güçlü, başarılı, rekabetçi, kuvvetli, ağlamaz, yönetme ve liderlik vasıflarına sahip bireyler olarak görülürler. Erkek olmayı haysiyetli ve onurlu olma ile bağdaştıran, “Sözünün eri, erkek sözü, adamın dibi, kalıbının adamı” tarzı yapılar dilimizde oldukça yaygındır. “Erkeklik, sende kalsın” diyerek erkekliğin büyüklük göstergesi gibi gösterilmesi, “Adam ol” diyerek erkekliğin düzgün bir insan olmakla ilişkilendirilmesi sağlanır. “Erkeklik öldü mü?” derken erkekliğin insanlıkla bağdaştırılması, “Erkekliğe sığmamak” derken yiğitlik göndermesi yapılması, “Erkekliğine yedirememek” derken mertliğine yakıştıramama durumunun belirtilmesi Türk toplumu içinde yaygın olarak kullanılan gündelik cinsiyetçi kalıplara örnek gösterilebilir. Erkeklerin kadınsı özelliklere sahip olmasını aşağılar nitelikte olan “Karı kılıklı, karı gibi ağlama” tarzı ifadelerin varlığı erkek olgusu imajının çizilmesinin toplumda hoş görülmediğini kanıtlar niteliktedir. Kadınların tek başına bir şey yapamayacağını belirten “Kadın kısmı, kız başına” gibi ifadeler de sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.
182 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Heyhat!
Öncelikle kitap bir çırpıda okunacak türden. Akıcı üslubu, olay örgüsü ve okuyucuda uyandırılan merak ile insan elinden bırakmak istemiyor, fazla hacimli olmadığı için de çabucak okunuyor. Mustafa Kutlu Türk hikayeciliğindeki rüşdünü bir kez daha ispat etmiş bu hikayesiyle. Yazarın tüm kitaplarında olduğu gibi dili profesyonel kullanımı, konu
Kapıları Açmak
Kapıları AçmakMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20102,554 okunma
Bugün Türk olgusu Ermeni kimliğinin şekillenişinde önemli bir rol oynar. Ancak Türk'ü algılamak açısından da, Diaspora Ermenileri, Ermenistan Ermenileri ve Türkiye Ermenileri arasında ciddi farklılıklar gözükür. Bu üç kesimde travmanın yarattığı hasar ve etki; ağır, orta ve hafif olmak üzere değişik yansımalar gösterir. Türkiye Ermenileri halen Türklerle beraber yaşar, Ermenistan Ermenileri Türklere komşudur, ama Diaspora Ermenilerinin büyük bölümü Türklerden hayli uzaktır. İşte bu, Türk'le tanışıklıktaki mesafe, kimlikte yaşanan travmayı da farklılaştıran temel nedendir. Diaspora Ermenileri için Türk, o tarihte bırakıp gittikleri Türk'tür. O tarih, soykırıma uğradığı 1915'tir; o tarih, Varlık vergisiyle 'ekonomik soykırım'a uğradığı 1942'dir; o tarih, kendisine karşı vandalizmin yeni bir versiyonunun yaşandığı 6-7 Eylül 1955'tir. Onun nezdinde Türk 'hiç değişmez'dir, o Türk'le geçmişte nasıl bir birliktelik kurulamadıysa, bugün de, gelecekte de işbirliği kurulamaz. Ermenistan Ermenileri için de Türk, o tarihteki Türk'tür, ancak İşte şimdi yanı başındadır. İstese de istemese de onunla yarın yan yana yaşamak zorunda. Türkiye Ermenileri için ise Türk zaten birlikte yaşadığıdır.
302 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.