Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mustafa Kemal Paşa, lâmbasının ışığı altında kâğıtları karıştırır. Miralay İsmet Bey mütemadiyen dolaşır. Cami Bey dizinde kâğıtlarla konuşmak fırsatını beklerdi. İç işlerinde meseleler gittikçe çoğalıyordu. Her yarım saatte bir Hayati Bey gelir, telgraflar getirirdi. Bunların arasında şöyleleri vardı: “Ben Hilâfet Ordusu’nun yaklaştığını görüyorum. Halkın onlara iltihakından endişe ediyorum. Onlar girip telgraf tellerini kesmeden evvel emirlerinizi bekliyorum.” Bunlardan biri okunduktan sonra, Hayati Bey askerî selâm vererek: — Teller kesilmiştir, dedi. İşte, ihtilâlin manzaralarından biri. Diğer bir telgraf: “Ben kasabanın dışında muhabere merkezi tesis ettim. Kaymakam, Hilâfetçiler ile anlaşmak üzeredir. O, bir vatan hainidir.” Her gece, etrafımızdaki merkezler ve kasabalardan böyle telgraflar alırdık. Bu ihtilâl günlerinde zavallı ve fakir telgrafçıların cesaret ve vatanseverliklerini, yaptıkları hizmeti takdir etmemek imkân dışındadır. Bu durum, her gece şafak sökünceye kadar devam eder, hepimiz yorgunluktan bitkin bir hâle gelirdik. Mustafa Kemal Paşa’nın o günlerdeki kadar yorgun ve bazen de ümitsiz olduğunu görmüş değildim. Umumiyetle birkaç saat uyuyabilmek için sabahın erken saatlerinde aşağıya inerdik. Fakat, rahat uyumak da pek mümkün olmazdı. Çünkü, Hilâfet Ordusu mensuplarının ne zaman bizim yerimizi de basıp yatağımızda bizi boğazlayacaklarını tahmin edemiyorduk. Bu günlerde, bu vatan hainleri Bolu hastahanesinde yatan bazı subayları da yataklarından sürükleyip hastahanenin önünde kafalarını taşla ezmişlerdi.
Gaziantep adeta ikinci kez "Gazi" olmaya zorlanmaktadır
Suriyelilere vatandaşlık verilerek Türkiye'de kalmaları sağlanır ise Fransız ordusu ve Ermeni çetelerine direnen Gaziantep, stratejik göç mühendisliği ile sürdürülen sessiz istilaya dayanamayacaktır. Sonuç, emperyalizmin kışkırtması ile çıkarılacak bir iç çatışmada bir zamanlar Türk kenti olan Halep'in kaderini paylaşmak istemeyecek olan Gaziantep'in Türk kimliğini korumak için tekrar direnmesi olacak. Gaziantep adeta ikinci kez "Gazi" olmaya zorlanmaktadır. Ve bu gelecek adeta görünmektedir.
Reklam
Oğuz menkıbesi, Uygurca bir metinde,
Oğuz doğduğu zaman yüzü mavi, ağzı ateş gibi kırmızı gözü, saçı ve kaşları siyah bir dünya güzeliydi. Annesinin memesinden ilk sütü emdikten sonra, bir daha emmedi. Yiyecek istedi, lakırdı etmeğe başladı. Kırk günde büyüdü: dolaşıp oynuyordu. Oğuz’un ayakları öküze, vücudu kurda, göğsü ayıya benzerdi. Böğürleri kıllı idi. At sürü­sü güder, beygire
Türk ordusu geçen harp zaferini nasıl parlak kazandıysa, Türk halkının Müdafaai Hukuk Cemiyeti -ki başında aynı dâhi kumandanı taşıyor- bu siyaset zaferini de öyle parlak kazanacaktır!..
Milletin, Misak-ı Milli'ye seçimlerle de gösterme stratejisi.
Milletin oylarına müracaatın asıl sebebi, milletin bugünkü günde de Misak-ı Millisine sadık olduğunu dost ve düşmana karşı oyla gösterip ispat etmesini sağlamak ve bu suretle yabancılardan yanlış düşüncelere kapılmışlar varsa onlara vakaların hakikatlerini bariz ve kati bir şekilde göstermekti. Kim bilir, Lozan'da toplanarak yeşil masa etrafında bizimle müzakere ve münakaşalarda bulunan diplomatlar, son sözlerini söylemek, son kartlarını oynamak için belki de milletin oyunun belirmesini bekliyorlar. Gerçi Türkiye halkı bu konudaki kati oyunu Afyon'da, Uşak'ta, Kazancı bayırında top sesleriyle haykırarak, mukaddes kızıl kanlarıyla yazarak vermişti. Bütün bu savaş alanlarında, Türk ordusu kurşunla kenetli bir granit duvar gibi sağlam ve tek bir cephe göstermişti.
Efendiler, çok sevinerek görüyorum ki Halk Fırkası'nın asker tabiatlı ileri gelenleri mert, açık, samimi adamlardır. Seçimler işine de Anadolu'nun sarı renkli, ormansız steplerinde göz kamaştıran aydın güneş altında manevra yapan bir Türk ordusu gibi mertçe girişmişlerdir. Ve öylece galip ve muzaffer çıkacaklardır…
Reklam
Osmanlı'da ile yeni Modern Türk devleti arasında demokrsi ve halkçılık
Meşruti saltanat bazı kayıtlar ve sınırlamalarla güya bir nevi halkçılık, bir nevi demokrasiydi; halk, bilerek, görerek, anlayarak, -çağdaş tabiri kullanırsak- şuurlu bir şekilde fikirlerini, maksatlarını, emellerini, gayelerini temsil eden yol göstericiler seçmiş varsayılıyordu! Varsayımlar böyleydi; gerçekliğe gelince, bazı mebusların kendileri bile gayelerinden habersiz, haberli olanların da bir haylisi kararsız ve değişkendi. Az çok şuurlu seçmenlerin belli programlarla kanaatli adaylar seçememesi İstanbul Mebusan'ının devamlı dalgalanmasına yol açıyordu. İki temel fikir vardır ki onların doğruluğuna ta gençliğimden beri inanıyor ve güveniyordum; ve elimden geldiği kadar da o iki fikrin hizmetçisi olmaya çalıştım. Bu iki fikirden birisi milliyetçilik (nationalisme), diğeri halkçılıktır (démocratisme). Şimdiye kadar Türkiye'de kurulup teşkilatlanan siyasi toplanışların hiçbirisinde bu iki temel fikri açıklık ve netlikle, saflık ve kesinlikle bulamadım. Nihayet yeni Türkiye Devleti'nin kuruluşu esaslarında, yeni Türkiye Devleti doğarken milleti kendinde cisimlendiren kahramanın ulvi ve kati sözlerinde, diğer bir tabirle Türk milletinin hür ve bağımsız varlığını ilan eden gür ve yüksek sesinde aradığımı buldum. Büyük Millet Meclisi Reisi'nin tarihi nutuklarını hatırlayınız. Gazi Başkumandan'ın Akdeniz'e doğru bir kasırga şiddetiyle ilerleyen muzaffer ordusu içinde, Türk bayrağını semalara kadar yükselterek yürürken yazdığı beyannameleri hatırlayınız… Bunlarda en derin, en esaslı, en açık ve en kesin bir şekilde milliyetçilik ve halkçılığı bulursunuz.
çin'e art arda darbeler inmeye başladı. çin sınırları en doğudan, en batıya kadar gök-türk akınlarına maruz kalıyordu. çoğu çin ordusu savaş meydanlarında ya tamamen imha ediliyor ya da perişan edilip geri kaçmaya zorlanıyordu. bir çok çinli kumandan dahi savaş meydanlarında öldürülmüştü. kutlug adeta geçmiş yılların intikamını alıyordu. çinlilerin moğol boyları ile bazı türk boyları ile kurdukları ittifak, tonyukuk'un zamanından önce harekete geçmesiyle ortadan kaldırıldı. çin'e toplam 46 defa akın yapılmıştı. çin tarihinin en parlak devleti sayılan t'ang hanedanı ağır yenilgilere uğratılmıştı
Türk ordusu daim basaraq ölkələr almış, Ən sonda siyasətdə basılmış da bunalmış. Idraki sönük başçıların qəfləti ancaq Etmiş , edəcək milləti həp əldə oyuncaq.
...Hayır, hayır, Türk ordusu dağılmadı. Ve Ankara'nın üstünden, "Düşman ilerleyebilir, düşman Ankara'ya kadar da gelebilir. Fakat biz, yurdumuzun en son kayası üstünde de kendimizi savunacağız. Düşmanı vatanın harimi ismetinde bozacağız," diye bir ses yükseldi. Bu, O'nun sesidir. Bu, insana ümit, kuvvet ve metanet veren sestir.
Reklam
Değersiz Gedik Ahmed, haksız yere böyle şişirildiği gibi, II. Abdülhamid de haksız yere küçültülmüş, müstebit, zalim, hatta hain gibi gösterilmiştir. Bu da İttihatçıların propagandası sonucudur. Halbuki son zamanlarda yapılan bazı ilmi yayınlar, Sultan Abdülhamid, lehinedir. Henüz şahsiyetinin değerini tam manası ile bize bildirecek bir kitap yazılmamış olmakla beraber, şimdiden şu gerçeği kabul edebiliriz ki, ittihatçılık dokuz on yılda mahvettikleri imparatorluğu 33 yıl dağıtmadan tutabilmiş olmakla, Abdülhamid büyük bir iktidar sahibi olduğunu göstermiş ve aleyhindeki yayınların haksız olduğunu ispat etmiştir. Hele kanlı oyunlara asla girmemesi de, kıyıcı olduğu hakkındaki iddiaları çürütecek bir delildir. Bundan başka, mevkiinin sorumluluğunu iyi kavramış bir kimse idi. İstanbul’a yürüyen ve içinde düzenli kuvvetlerden çok Rumeli’nin türlü soylara mensup başıbozuk döküntüleri bulunan Hareket Ordusu’nu dağıtmak, Abdülhamid’in elinde idi. Fakat saltanatını korumak için bile olsa, buna yanaşmadı. Paşaları, çok kuvvetli muhafız kıtalarını Hareket Ordusu üzerine yürütmek için izin istemişler, fakat o, halife olmak dolayısıyla müslümanı müslümana kırdıramayacağını söyleyerek bunu reddetmişti.
Büyük AdamKitabı okudu
Türk ordusunun başarılarında en önemli unsur sür’atti. Bir askeri sefer sür’atle bitirilemediği, baskın tarzında sürpriz olmaktan çıktığı takdirde, felaket sayılırdı. Türklerin bu çağdaki başlıca düşmanı olan Çin’in kesif nüfusuna karşı ancak böyle bir taktikle başarı kazanmak mümkündü. Türk atlısı, gece gündüz durmadan yol alır, ancak birkaç saat atını dinlendirir, o sırada kendisi de uyurdu. Yanında daima yedek at bulundurur, atlarından biri yorulunca, diğerine binerdi. Türk atlı ordusu, düşmana hiçbir haber alma şansı bırakmadan, en ümit edilmedik anda üzerine çullanırdı. Eğer düşman ordusu yüz binleri buluyorsa vuruşma kabul edilmez, Türk ordusu kırdırılmazdı. Daima geri çekilmek suretiyle uçsuz bucaksız Türk toprakları içinde düşman şaşkına çevrilir, çete savaşıyla yıpratılır, en yorgun anında, üssünden yüzlerce kilometre ötede birden taarruza geçilip yok edilirdi. Düşman, mesafeden ürkerdi. Türklerin en ürkmedikleri şeyse mesafeydi. Türk atlıları, Karadeniz’le Pasifik arasında at koştururlardı. Göktürk ordusu 230.000 kişiden ibaretti.
Sayfa 261Kitabı okudu
Ben Tanrı’ya benzer, Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağan, Tanrı irâde ettiği için, hâkanlık tahtına oturdum. Ey milletim, ey hânedânım! Sözlerimi dikkatle dinleyin! İleride gün doğusuna, güneyde gün ortasına, batıda gün batısına, kuzeyde gece ortasına kadar bütün milletler şimdi bana tâbidir. Bugünkü gibi kargaşa olmaksızın Türk Hâkanı Ötüken’de
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.