Türkan Denktaş

Sadece bir şey yapmakla kalma-orada dur!
Bizim için önemli olan kişilere makul biçimde kalabildiğimizde; onları değiştirmeye, ikna etmeye ya da düzeltmeye çalışmadan dinleyebildiğimizde; ve bir şeyleri nasıl tepkisellik üzerine kurulu olmaktan çok, düşünce üzerine kurulu biçimde gördüğümüze ilişkin serinkanlı beyanlarda bulunabildiğimizde hepimiz hayatta daha başarılı oluruz. Önemli bir sorunu çözümleyebildiğimizde ve sessiz kalmak ya da suçlayıcı bir tavra yaslanmak yerine net bir tavır alabildiğimizde hepimiz daha iyisini yaparız. Kendi davranışlarımız yoluyla “her şeyin mümkün olduğunu” iletmek yerine net bir sınır çizgimiz olduğunda (“Bu davranışlarla yaşayamıyorum ya da yaşamak istemiyorum”) hepimiz daha başarılı oluruz. (...) Ve son olarak karşımızdakine kaygılı biçimde odaklanma oranını azaltabilir ve enerjimizi öncelikle kendi inançlarımızı, kanılarımızı, değerlerimizi ve önceliklerimizi netleştirmek için harcar ve bunlarla uyumlu planlar ve yaşamsal hedefler geliştirirsek hepimiz daha başarılı oluruz.
Sayfa 109Kitabı okudu
Reklam
Bilemezsiniz arkadaşlar, bilemezsiniz.. Kim içinde ne denli bir acı, ne denli hüzün taşıyor bilemezsiniz. İyiyim diyen insanın sabahın dördünde yatağın bir ucuna oturup gözyaşı döküp dökmediğini bilemezsiniz. İyiyim diyen insanın, aldatılıp aldatılmadığını bilemezsiniz. (...) İyiyim diyen insanların gözlerinin içine bakın, çok iyi bakın. Gözler yalan söylemez, iyiyim diyenler aslında iyi değil. Aksine, içinde ne fırtınalar kopuyor ama kimseye belli etmiyor. Çünkü güçlü görünmek zorunda hissediyor. Ne kadar güçlü görünürse, daha az zarar göreceğini düşünüyor. (...) insanı en iyi, kendisiyle aynı acıları yaşadığı insan anlar. Ve bir insanı en güzel aynı şeyleri yaşadığı, aynı acılara gözyaşı döktüğü insan tamamlar. Değmeyecek insanları sevmektense, kimseyi sevmemek daha az acıtanı. Bıraktım, sevgisizliklerinde boğulsunlar.
Sayfa 153Kitabı okudu
Duygularının her birinin hareket ve mimiklerle görünür kılma özelliğinin bu insana büyülü şekilde bahşedildiğini size daha önce de söyledim; ama hiçbir şey, yeryüzünde hiçbir şey çaresizliği, kendinden ümidi kesmişliği, daha hayattayken ölmüş olmayı bu hareketsizlik, şakır şakır yağan yağmurun altında bu durgun ve duygusuz duruş, ayağa kalkamayacak kadar, korunacak bir dam altı bulmak için birkaç adım atamayacak kadar yorgun olmak, kendi varlığına karşı bu olağandışı ilgisizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi. Hiçbir heykeltıraş, hiçbir şair, ne Michelangelo ne de Dante, son ümitsizliğin jestlerini, kendini sağanak halinde yağan yağmura teslim etmiş, kendini korumak için parmağını bile oynatamayacak kadar kayıtsız ve yorgun olan bu yaşayan insan kadar güzel hissetmemi sağlayamazdı. (...) Zweig bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında geziniyor.

Reader Follow Recommendations

See All
Dönüşüm, aile kurumunun bireyi yok edici yanlarını tüm korkunçluğuyla evrensel düzeyde yansıtan bir yazın metnidir. Çizgidışı birey-sürünün dışına çıkanı ezen toplum çatışmasını en çarpıcı biçimde dile getiren bir öykü gerçekliğidir. Gregor Samsa, “dönüştüğü” güne değin çeşitli kölelikler içerisinde yaşamış bir toplum tekidir; işyerinde köledir; aile çevresinde köledir ve zincirleri içersinde uslu oturduğu sürece de benimsenip sevilir. Başkaldırısı bilinçaltında başlar; bu bilinçaltı, kendine uygun biçimi yaratır. Gregor’un böceğe dönüşmesi, gerçekte artık başkalaşmasıdır. Gregor sürüye dönebilmek için böceklikten çıkmalıdır ve sürüyle yeniden uyum sağlayabilmesi için böcek olduğu dönemi unutmalıdır. O zaman yine anne-babasına uyabilecektir. İçinde yaşadığı topluma eskisi gibi “hizmet” edebilecektir. (....)
Sayfa 87
Geri124
364 öğeden 361 ile 364 arasındakiler gösteriliyor.