Tarihin Öz Evladı; Türkçemiz
Devrimizde ana babaların bile dünyaya getirdikleri çocukları üzerindeki tasarruf haklan, medeni kanunlarla, hemen hemen hiçe inmiş iken; yüzlerce senelik bir tarihin öz evladı olan Türkçemizi kimin öldürmeye hakkı olabilir? Anlıyo­rum, samur kürke ihtiyacı olan dostlar var. Fakat, merhamet buyurulsun, pösteki bizimdir. Ve düşü­nülsün ki bugün dinmek bilmeyen ihtiraslar yarın son nefeste bir yudum su ile sönecektir.
Türkçenin Kurbanı
Memleket dili Türkçemiz tarihin hiçbir devrinde ve hiçbir diyarında rastlanmadık bir hükümet hatası­nın kurbanı olmaktadır.
Reklam
Ah Türkçemiz!!!
Yalnız şunu biliyorum ki, bu memleket dilimizin başına gelenler hiçbir büyük millet dilinin başına gelmemiş ve uğradığı suikastin tarihte misli görülmemiştir.
Michael Silverstein (1996) dilin standartlaştınlmasını eleştirdiği bir yazısında, herhangi bir dil için standart bir kullanım biçimi belirlemenin son derece agresif bir proje olduğunu anlatmıştı. Silverstein'a göre bu tür uygulamalar dilin sadece "standart" değil, "en iyi" kullanım biçimini ve buradan yola çıkarak da dili en iyi kullanan grubun hangisi olduğunu, bu yolla da iktidar ilişkilerini belirler. Böylece kültürel arenada "en iyi" olarak tanımlanan standart kullanım hegemonya kuracak ve normatif bir özelliğe sahip olacaktır. Tüm diğer dilsel durumlar ve kullanımlar bu standarda göre ölçülür ve değerlendirilir. Türkiye'de "TRT Türkçesi" ya da "İstanbul Türkçesi" olarak tabir edilen "güzel Türkçemiz" de bu normatif standardizasyonun örnekleridir.
Her kelimesinde âsil bir milletin en az bin yıllık bir tarihinin biriktirdiği mânâ ve hâtıralar saklı bulunan lisan şekline girmiş milli ruhumuz, hararet ve heyecan ocağımız, ana baba dili canım Türkçemiz.
"Günümüzde özellikle akademisyenlerin dili, vokabüler, gramer ve üslûp olarak dökülüyor; koca koca profesörlerin 'her daim' dedikleri ülkemizde Türkçemiz can çekişiyor."
Reklam
Yaşımız kaç olursa olsun dilimizi yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmak hepimizin görevidir. Evde, çarşıda, okulda her nerede olursak olalım bu kutsal vazifeyi en iyi şekilde yerine getirelim. Unutmayalım ki Türkçemiz en doğal haliyle daha güzel.
Şunu söylemem zorunlu. Türkçe uzun yüzyıllar itildi. Bu itilmişliği Orhan Hançerlioğlu şöyle anlatır, "İslamlık, Türklere bilim dili olarak Arapçayı getirdi. O çağın bilginleri, sanatçıları sanatı, Fars edebiyatını taklitte arıyorlardı. Sanat anlayışları özde ve biçimde hüner gösterme işine dayanıyordu. Fars kavramları, böylelikle edebiyatımıza akmaya başlamıştı. Sanatta hüner gösterme anlayışı bilim alanına da el atmak zorundaydı. Bilim dili olarak benimsenen Arapçaysa her türlü hazırlığı yapmış, önlerinde duruyordu. / Bugün klasik Türk edebiyatı dediğimiz edebiyat bu melez dilden doğdu. Artık 'kürkçüler çarşısı' yerine 'çârsuyu fervefürüş' 'sözü kesti' yerine 'riştei kelâmı güşgüzarı sûzeni ihtimam eyledi', demeye başlamıştık. Türkçemiz, sadece halkın konuşma dilinde halkın edebiyatında yaşıyordu."
Arıyorum...
"Karamanoğlu Mehmed Bey’i arıyorum Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı? Bir ferman yayınlamıştı; ‘Bu günden sonra, divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçe’den başka dil konuşulmaya’ diye, Hatırlayanınız var mı?
İki gözüm evlâdım! Bu dil fâciası, nereye gidiyor, biliyor musunuz? Nesebi belli olmayan şu uydurma kelimelerle, lisan o kadar bozulacaktır ki, artık onunla ne eser yazılabilir, ne de tercüme yapılabilir. Yani Türkçe, Türk'ün dili olmaktan çıkar. Zira dinî, ilmî, edebî, hukukî, felsefî ve fennî ıstılahlara bir anda karşılık bulmak, kabil
Sayfa 137Kitabı okudu
Reklam
Türkçemiz öyle bir dildir ki, sahip bulunduğu güzelliklerle dünyada en birinci lisanlardan sayılmaya layıktır.
Ord. Prof. Dr. Fuat KÖPRÜLÜ, şöyle diyor: «Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar» Gerçekten, Türkçemiz bütün güzelliğiyle hikâyelerde kendini gösterir. Her cümle, bir şiir mısraıdır Dede Korkut'da! Mükemmel bir söyleyiş güzelliği yanında anlatımdaki hüner, çok daha çarpıcıdır. Mesela, elinizdeki kitapda yeralan «DELİ DUMRUL> u, oyunlaştırırken hiç de zorlanmamışızdır. Esasen hikâye son derece dramatik bir yapıdadır.
Ord. Prof. Dr. Fuat KÖPRÜLÜ, şöyle diyor: «Bütün Türk edebiyatını terazinin bir gözüne, Dede Korkut'u da öbür gözüne koysanız, yine Dede Korkut ağır basar» Gerçekten, Türkçemiz bütün güzelliğiyle hikâyelerde kendini gösterir. Her cümle, bir şiir mısraıdır Dede Korkut'da! Mükemmel bir söyleyiş güzelliği yanında anlatımdaki hüner, çok daha çarpıcıdır. Mesela, elinizdeki kitapda yeralan «DELİ DUMRUL> u, oyunlaştırırken hiç de zorlanmamışızdır. Esasen hikâye son derece dramatik bir yapıdadır. Dede Korkut Hikâyelerinde Türk Milletinin damgası vardır. Milletimizin bütün özellikleri her vesileyle işlenmiştir. Söz gelimi: Misafir severliğimiz, çalışkanlığımız, vatan ve millet sevgimiz, insan sevgimiz, tabiat sevgimiz, Allah sevgimiz, cesaretimiz, öfkemiz... kısacası, Türk milletinin bir anlamda kimliği olan erdemleri, hikâyelerde görmek mümkündür..
96 syf.
4/10 puan verdi
·
5 günde okudu
Yazarımız Türk dilini dönemine göre incelediği için elbette günümüz açısından bakmak pek doğru değil. Ancak Sayın Başgil'in o dönem yapılan dil çalışmalarına "uydurma" demesi pek de ileri görüşlü biri olmadığını gösteriyor. Dil değişiminin zorla, hükümet baskısıyla yapıldığını söylüyor. Evet, belki o yıllarda zorlama oldu fakat bu bir bakıma gerekiyordu. Çünkü Türkçemiz o dönem aşırı derecede Fars ve Arap dilinin etkisi altındaydı. Başgil'e göre "Danıştay, Sayıştay vb." gibi terimler zorlamaydı. Oysa günümüzde bu sözcükler Türkçe açısından ne kadar da güzel bir şekilde kullanılıyor.
Türkçe Meselesi
Türkçe MeselesiAli Fuad Başgil · Yağmur Yayınları · 2012184 okunma
Şu paragraftaki vahim hatayı kim bulabilir acaba?
"Arapçadaki "kârra" kelimesini Türkçemiz alır almaz işleme tâbi tutmuş ve ortaya "kara" kelimesi çıkmıştır. Tam bir devşirme usulü... Buna bağlı olarak yamaçlarımızda yeni kullanımlar boy atmış: "Kara iklimi, kara kuvvetleri, kara mili (1609 m.), kara suları, kara vapuru, karayel, karada ölüm yok, karaya ayak basmak, karaya oturmak, karaya vurmak ve kara yolu..." gibi söyleyişler hep Türkçemizin yamaçlarında fikizkenmiştir." Şeref Yılmaz, Sürmeli Türkçe, Ferfir Yayınları, 2013, 11. Baskı, s. 28.
503 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.