En anlayışsız kafalarda, en duygusuz gönüllerde, en sağır kulaklarda aksini buluncaya kadar, bu milli parolayı, Tanrı'nın günü ve en gür sesimizle tekrarlamalıyız: Bütün Türkler bir ordu...
Ali Kemal'e verilen cevap: "Bana 'Türk değil' diyen piçtir...
" 1920 yılı şubat ayının ortalarında, Malta'ya ilk getirildikleri yer olan Polverista esir kampına yeniden yerleştirilmişlerdi. Dört arkadaş aynı odayı paylaşıyordu. Eylül başlarında beri artık, çevre köy ve kırların yanı sıra kentlere, bu arada Valetta'ya inmelerine de
“Ateşli Türkçülük diyarı Tarsus’un genç ülkücülerinden Gündüz Öztürk Beğ’in, Şeker
Bayramının üçüncü günü çok erken bir yaşta hayata gözlerini yummuş olduğunu büyük bir
teessürle öğrenmiş bulunuyoruz. Ailesine ve yakınlarına taziyetlerimizi sunar, merhuma
rahmetler dileriz.”
Haydarpaşa Lisesine olduğu gibi başka liselere de pek çok öğretmen yeniden tayin edilmişti. Gazeteler onların tayin haberlerini neden yazmıyordu da, Atsız'ınkini yazıyordu? O'nu diğer öğretmenlerden ayıran özellik neydi?
Yavaş yavaş onu da öğrendim.
Atsız «tehlikeli» bir kimseydi.
Bir kere «ırkçı - Turancı»ydı. (O zamanlar Türkçülere
«KUDRETLİ ALBAY>>
27 Mayıs 1960 günü girişilen askerî darbe harekâtı kolayca başarıya ulaşmıştı. Memleketin idaresini «Milli Birlik Komitesi» adı verilen bir cunta üzerine almıştı. Komitenin kimlerden meydana geldiği uzun zaman açıklanmamıştı. Yeni yeni ortaya çıkıyordu. Fakat, -o zamanki deyimiyle- inkılâbın önde gelen şahsiyetleri belli