Atatürk'ün mal varlığının iki kaynağı vardır. Biri, Hindistan'dan Millî Mücadeleye yardım için Atatürk'ün şahsına gönderilen paradır. "Hindistan'dan gönderilen paranın 500-600.000 lira civarında bulunduğu sanılıyor. Atatürk, bu paranın 500.000 lirasını Büyük Taarruzdan önce, maliyenin karşılayamadığı bazı özel giderler için Garp Cephesi Kumandanlığı emrine vermişti. Zaferden sonra bu 500.000 liranın 380.000 küsur lirası, bir Bakanlar Kurulu kararıyla kendisine geri verildi. Bu paranın 250.000 lirası, Atatürk'çe
Türkiye İş Bankasına sermaye olarak verilmiştir. Yine bu paranın bir kesimiyle
çiftlikler satın alındı. (...) İkinci kaynak, Mısır eski Hidivi Abbas Hilmi Paşa'nın Türk uyrukluğuna girmesi münasebetiyle, Cumhuriyet Halk Partisi'ne bağışladığı 900.000 lira civarındaki paradır."'
Bu düşünceler 1945'e doğru yoğunlaşmış ve toprak kanunu tasarısı hazırlanarak meclise sevk edilmiştir.
Hayli ılımlı olmasına rağmen tasarı mecliste büyük gürültülere yol açmıştır. Meclis Komisyonu Başkanı Adnan Menderes ve öteki toprak ağaları tasarıyı uyutmak ve kuşa çevirmek için büyük çatışmalara girişmişlerdir. Tasarıyı kurtarmak amacıyla bir ara hükümet çok radikal bir madde eklemişse de, bu madde sonradan yumuşatılmış, tasarı etkisiz bir hale sokulmuştur. Parti içinde sert tartışmalara, Menderes'in komisyon başkanlığından istifasına yol açan tasarı, ancak İnönü'nün ağırlığını koymasıyla kanunlaşabilmiştir.
Tasarının kabulünden hemen sonra, devrin büyük toprak ağası Cavit Oral Ziraat Vekili olacak ve taze kanun, onun 'usta' ellerine teslim edilecektir. Hiçbir uygulanma imkânı bulamayan, 1950 seçiminden önce 'tadil' edilerek işlemez hale getirilen bu Toprak Kanunu meclisten çıkarken, eşrafla bürokrat arasındaki ortaklık onarılmaz şekilde kopmaktadır. Eşraf, bundan böyle,
Toprak Kanununa muhalefetten doğan Demokrat Partinin Adnan Menderes, F.
L. Karaosmanoğlu, Emin Sazak gibi toprak ağası liderlerinin etrafında kümelenecek, ayak bağı durumundaki bürokratlardan kesinlikle kurtulmanın çaresine bakacaktır.
1923'ten beri süregelen üçlü koalisyon tüccar ve eşrafın eski ortaklarına güvenlerini kaybetmeleriyle yıkılmıştır. 1947'ler-de, bu güveni fazlasıyla sağlayacak bir hami vardır ufukta: Amerika, iktidarı kesinlikle tüccar ve eşrafın egemenliğine sunacak bir sistem vardır: Demokrasi. Bir de, eşrafla tüccarı hedefe götürecek araç vardır: Halk. Yeni ufuklara yönelen eşraf-tüccar ikilisi, ilerde inceleyeceğimiz tarihsel koşullardan yararlanarak, eski ortakları bürokrasiye arada küçük tavizler de vererek, egemenliklerini günümüze dek sürdürecektir.
"Doğulu bir topluma dinamik Batı medeniyetinden unsurların girmesi, garip bir
şekilde, o toplumdaki geriliklerin güçlenmesiyle sonuçlanmaktadır..." Français Leger