Atatürk'ün not defterlerinden,
14 Temmuz 1918, Pazar. Matmazel Brandner'i bekliyordum. Karlsbad'ın güneybatısındaki eski şatosuyla tanınan Elbongen'e otomobille gitmeye karar vermiştik. Otomobil Eger nehir kıyısındaki yolu takip ediyordu. Matmazel Brandner Türk ordusuna ilgi duyar gibi görünüyordu. Bana ordumuzun sayısı ve mevcutları hakkında soru sormuştu.
Sayfa 150 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Bir süre önce, ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell bir konuşmasında Türkiye'den İslami Cumhuriyet diye bahsetmiş ve daha sonra bunun dil sürçmesi olduğu ileri sürülmüştü. Powell sıradan bir taşralı Amerikan politikacısı değildir. Genelkurmay Başkanlığına kadar yükselmiş ve bundan dolayı Türk Silahlı Kuvvetleri ve Türkiye ile uzun yıllar değişik boyutlarda ilişkisi olmuş bir asker-siyasetçidir. Powell'ın Türkiye'den bahsederken yanlışlıkla İslami Cumhuriyet diye bahsetmesi mümkün değildir. Powell kafasındaki ve dosyasındaki bir projeden bahsetmiştir. Ancak Powell'ın ifadesinin bir tesadüf olmadığını gösteren bir başka açıklama da ABD'nin önde gelen siyasal stratejistlerinden Samuel Huntington'dan gelmiştir. S. Huntington, Le Point dergisine verdiği demeçte, Türkiye'nin Avrupa Birliği yerine etkili ordusuyla, hayli iyi işleyen demokrasisi ile İslam dünyasının liderliğine oynaması gerektiğinin altını çizmiş ve "engin bilgisi ile!" eklemiştir: "Atatürk'ün ortadan kaldırmak istediği ama başaramadığı İslam mirasıyla bütünüyle yeniden barışmayı kabul eden" Türkiye, kendisine yeni bir misyon aramalıdır. Yine tanınmış Amrikalı stratejist Fukuyama, Türkiye'nin AB üyeliğini mümkün görmediğini, bunun ABD ile Meksika arasındaki sınırın kaldırılması kadar ihtimal dışı olduğunu vurgulamıştır. Son dönemde Washington'da resmî politika olan Türkiye'nin AB tam üyeliğine olan destek devam etmekle birlikte gittikçe daha fazla "AB üyeliği dışında çözümler de aranmalıdır." yaklaşımı dillendirilmektedir.
Reklam
Nazi Almanyasinin Führer'i Adolf Hitler bir göçebe diktatördü. İktidara geldiği 1933 yılından itibaren ve savaş yılları boyunca belli bir yeri mesken tutmamış, sürekli seyahat etmişti. Resmi olarak Berlin'deki Reich Sansölyeligi (Reichskanzlei) binasinda ikamet ediyordu etmesine ama savaş ilerledikçe túm Avrupa y dolasti. Çoğunlukla başkentten uzak duran Hitler, sahip oldugu 20 Führer Karargäh: (Führerhauptquartiere) sayesinde diledigi yerde kalabiliyordu. Favori karagahlarıysa Bavyera eyaletinde yer alan Berchtesgaden yakınlarındaki Berghof ve Doğu Prusya'daki Kurt iniydi.
Sayfa 22
Dolayısıyla bizim bugün Arapça, Farsça, Osmanlıca diye attığımız birtakım kelimeler, bilhassa bu tip terminoloji, bütün bankacılık terimleri, birtakım hukuk terimleri, hemen bütün ceza hukuku terimleri böyle Türk icadıdır. Kelime Arapçadır; fakat tamamıyla batılılaşma dediğimiz süreç içinde Batı hukuk müesseselerinin incelenmesi ve tercümesinden dolayı bütün Şark’a hediye ettiğimiz kelimelerdir ve Osmanlı’nın buluşudur. Batılılaşmada Türkiye, Şark’a filolojik hizmetlerde bulunmuştur.
"Osmanlı Devleti kızları eğitmez miydi?.. Bir kesimin diline doladığı kuyruklu yalanlardan biri de budur! Osmanlı'ya oranla çağdaş Avrupa ülkelerinde acaba okur-yazar sayısı ve okuma oranları ne durumdaydı, hiç karşılaştırma yaptınız mı? Kanuni döneminde bile okullaşma oranı %40. Ayrıca en büyük eğitim hamlesini 2.Abdulhamid'in yaptığını ve bu dönemin okullaşma seviyesine Türkiye Cumhuriyeti'nin ancak 1950 sonrasında ulaştığını biliyoruz. Osmanlı'nın kızları eğitimsiz bıraktığı iddiasına gelince: İnsanı 'ahsen-i takvim' olarak gören bir kültürün kadınları eğitimsiz bırakması, dışlaması mümkün değildir. Kadınların aşağılanması bir Batı hastalığı olup bize oradan geçmiştir."
Güzel Türkçe öğreten, Türkiye tarihi öğreten, Türk edebiyatı öğreten ve aynı zamanda da Batı dilini en iyi öğreten yeni bir okul bu. Bunu Tanzimat’ın büyükleri yapmışlar. İtiraf etmek gerekir ki şimdiki Maarif böyle bir panzehir kurum yaratamadı. Biz bu tarz bir okulu, ihtiyaç haline gelen İngilizce eğitim için yapamadık. Kurduğumuz İngilizce eğitim veren üniversitelerin hepsi skandaldır. Ne İngilizceyi o kadar iyi öğreniyor insanlar, ne Türkçeyi iyi öğreniyorlar; bilinen “Türkçe”yi de unutuyorlar. Osmanlı batılılaşması Galatasaray’ı yarattı, biz maalesef İngilizce üzerinden giden Türk batılılaşmasına bir ilaç, panzehir olan mektebi kuramadık.
Reklam
Avrupa'dasın, belki zaman değişir ve yolun Türkiye'ye düşer. O zaman o gurur ve imanla: -Dünya'da, Türk bayrağı altında yaşamak şerefini kazanan bir millet varsa o da bu millettir, diyeceğine candan inanırım.
Sayfa 189
Türkiye Deyiminin Kullanılışı
Türkiye tabiri ise daha 6. yüzyılda Bizanslılar tarafından Orta Asya için kullanılıyordu. Yine onlar 9 ve 10. yüzyıllarda Volga'dan Orta Avrupa'ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermişlerdi. 13. yüzyıllarda Mısır ve Suriye'ye Türkiye denirdi. Anadolu ise özellikle Yunan ve halyan kaynaklarında 12. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmaya başlamıştır.
Bilindiği üzere Türkler, İspanyolların yaptığı gibi kendi dinlerinden olmayanları öldürmemişlerdir. Bu bir yandan, İslam dininin kitap ve peygamber sahibi öteki dinlere karşı toleransından, bir yandan da Müslüman olmayanlar haraca bağlandığı için Hristiyanların belli başlı vergi kaynağı olmalarından ileri gelir. Yunan isyanı sırasında Avrupa Türkiye'sindeki vilayetlerde suçlu suçsuz Rum öldüren bir paşaya yazdığı mektupta sadrazam, yalnız neden suçsuzları da öldürüyorsun demez, her öldürdüğün Hristiyan ile devlete vergi kaybettirdiğini unutuyor musun, der.
Sayfa 24 - Pozitif YayıneviKitabı yarım bıraktı
Atatürk, 1923 yılında Osmanlı İmparatorluğu yerine Türkiye Cumhuriyeti'ni kurup Cumhurbaşkanı olur olmaz, Türkiye'nin sosyal, siyasal ve ekonomik yaşamında çağa uygun birçok reform yapmaya başladı. Bunların arasında en önemlisi eğitim reformu idi. Atatürk "Bir milletin özgürlük kazanması, yükselmesi kültür ve eğitimle olur" diyordu. Bunun için din eğitimi yapan okullar yerine ilkokullar ve liseler açıldı. Yüksekokul olarak yalnız İstanbul Üniversitesi vardı, o da günün koşullarına göre eğitim vermiyordu. Gerek İstanbul Üniversitesi'nde başlatılacak çağdaş eğitim, gerek açılması düşünülen yüksekokullar için eleman yetiştirilmek üzere Avrupa'ya birçok genç gönderildi.
Reklam
İlginç..
Metternich'in görüşünü yansıtan Avusturya elçisi ise Türklerin Avrupalılaşmasına gerek olmadığına, Metternich'in Osmanlı devlet adamlarına elçi aracılığı ile gönderdiği mesajdaki tavsiyesinde de söylediği gibi, Avrupa kanunlarının yalnız Avrupalılara özgü olduğuna, o kanunların Türklerin din ve geleneklerine uymadığına, Avrupa'nın ne düşündüğüne bakmaksızın Türklerin kendi gelenek ve dinlerinin kurallarına göre gitmelerinin yeterli olduğuna inanıyordu.
Bu adamlar ölürler, birbirlerini bırakmazlar, böyle bir şey düşünebiliyor musunuz? Meselâ, Celal Bayar, Türkiye Cumhurreisi olmuş, Demokrat Parti’yi kurmuş, genel başkanı olmuş. Bir meslektaşımızla (Mete Tunçay) yaptığı mülâkatta, konuşmanın içinde bir yerde “benim partim” demiş. Mete Tunçay, “İnsicamı kaçırdım” dedi. “Benim partim deyince, Demokrat Parti’yi mi kastediyorsunuz?” diye sormuş. O ise: “Ne münasebet, ben İttihatçıyım” demiş. Doğrudur.
Bizde ilk önemli siyasî parti dahi devletle özdeşleşmiştir: İttihat ve Terakki bizim tarihimizin gerçekten devrimci bir cemiyeti ve ilk siyasî partisidir. (Vakıa benim tarihçi olarak çok meşgul olduğum bir parti değildir, çok sempatik bulduğum bir dönem de değildir; fakat itiraf etmemiz gerekir ki çok özgün bir partidir bu.) Sadece Türkiye tarihinde değil, bütün Osmanlı İmparatorluğu, bütün Balkanlar ve Ortadoğu’da İttihat ve Terakki gibi bir parti bulunmaz. Teşkilâtlanmasına baktığınız zaman, son derece ilginç bir siyasî kuruluştur. Bu topluma teşkilâtçılığı öğreten ve daha ilginci bu memlekette siyasî polisi kuran bir partidir.
Olması gereken bu değil mi
Avrupa'da halk hükümet için değil, hükümetler halk içindir. Bundan ötürüdür ki hükümetler halkın haklarına ve kanuna göre çalışır.
Mahmut, bu yanı ile Atatürk'ün bir yüzyıla yakın süre sonraki benzer girişimlerini andırır. Bu tutuma karşı gösterilen tepkide de benzerlikler vardır. Sözünü edeceğimiz yan, giyim kuşam, kişisel dış görünüş, yaşayış, tutum ve davranış ile ilgili alanlarda yapılan değişmelerdir. Türk insanının, Avrupa insanına benzer görünüşünün Atatürk'le biten tarihi, 1830'larda bu hükümdarın çabaları ile başlamıştır.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.