Ne var ki Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumsal yapılanmasına, ideolojik araçlarının işleyişine ve devlet erkanının söylem ve pratiklerine sinen, onları başat olarak belirleyen asıl strateji, Kürtlerin 'kategorik olarak inkarı ve asimilasyon stratejisi olmuştur. Özellikle 12 Eylül 1980 darbesi sonrası, devletin bütün ideolojik araçları Kürtlerin varlığının inkarı ve onların aslen Türk olduğuna dair bir kurguyu yaymak ve üretmek üzere eşgüdüm içinde çalışmışlardır. Üniversiteler de dahil olmak üzere devletin kontrolündeki bütün kurum ve aktörler bu kurgunun üretimi ve yerleştirilmesi için seferber edilirken anaakım sermaye medyası, Kürtlerin kategorik reddine dayalı bu stratejiyi bütünüyle benimseyerek asimilasyoncu mantığın topluma nüfuz etmesine doğrudan katkı koymuştur. Bu bakımdan, Türkiye'de devletin ve onun milliyetçi ideolojisinin Kürt algısını tariflerken esas odaklanılması gereken, birkaç devlet adamının belirli dönemlerde "Kürtler" hakkında sarf ettikleri açık ırkçı ifadeler değil, inkar ve asimitasyana dayalı bu tarihsel olarak yerleşmiş ve örgütlenmiş ideolojik yapılanmadır.