Bir yanda hep ruh, düşünce, san'at özgürlüğü uğruna ölümler göze alınacakmış gibi edebiyatlar yapılır, ötede beğinilmiyen eğilimler bir bahane ile; düşünceye, san'ata, ruha aykırı bulunur ve "SUSUŞ KUMKUMASI" (Sükut konspirasyonu) ile boğulur.
Teorisiz hareket olamıyacağı bilinci haklıdır. Ancak teorinin kaynağı çetin pratik ve otokritiktir. Pratiğe ve özeleştiriye sıkı sıkıya bağlı olmayan teori, her şeyden önce teori değildir.
Türkiye'nin birçokları arasında bir orjinalliği de: KARMA'lığıdır. Ekonomimiz gibi toplumumuz da karmadır. Yarı derebeyi bir kapitalizm içindeyiz. Bu ortamda aydınlarımız da karmalıktan kurtulamazlar. Düpedüz ve yalınkat, safkan, temiz "Burjuva Aydını" değildirler. Yarı derebeği artığı, yarı burjuva aşılaması aydınlarımız vardır. Bunlardan kimilerine de sadece "Burjuva Aydını" diyebiliriz..
Türkiye'de kozmopolit olma bakımından Finans Kapitale tıpatıp uygun ve çarkla dişli gibi içiçe gelen tek bilinçli ve kasıtlı sosyal sınıf "Tefeci Bezirgan" sınıfıdır. Çünkü bu sınıf oldu olasıya modern millet karakterini bilmemiş ve tanımamıştır. İlk Mekke ve Medine kentlerinden beri Antika Toplumun kutsal "Ümmet" düzeyini yaşamaktadır. Ümmetçiliği aşamadığı için, kendiliğinden "VATANSIZ" ve "MİLLETSİZ" olan Tefeci Bezirgan Sınıfı, ister istemez 1300 yıllık Hilafet ve Saltanat düşkünlüğüne bağlıdır. Saltanatı kendi toprağının devletçiliğinde bulamadığı gün, Finans Kapitalin uluslararası yapısına giren yerli şubesini başına taç etmekte sakınca bulmaz..
Devletçiliğimiz o egemen karakteriyle bütün ülkenin yeraltı, yerüstü, insan ve hayvan, bütün zenginliklerini toptan "ÖZEL SERMAYE"ye peşkeş çekti. Özel sermaye bu sayede memleketi "EMPERYALİST DÜNYA" denilen ileri kapitalist ülkelerin İHTİYAT KUVVETİ durumuna soktu. Bu şartlar altında toplumumuzun özel karakteri en büyük çelişkilerle yüklüdür. Türkiye
TABANINDA yarı-sömürgedir. Bu karakteriyle bütün millet ANTİ-EMPERYALİST-ANTİFE-ODAL olmak zorundadır. Buna karşılık, Türkiye TAVANINDA (NATO'lar, CENTO'lar, SEATO'lar ile; Avrupa Ekonomik Birliği, Avrupa Parlamentoculuğu, Ortak Pazar ve benzeri kurullarla) Emperyalizm katında en geniş işbirliklerine katılmıştır. Vatanın ve milletin
alınyazısını uluslararası Finans-Kapitalin dümen suyuna bağlamıştır. O karakteriyle de, egemen düşünce ve davranışlarda nerede ise YARI-EMPERYALİST YARI ANTİSOSYALİST eğilim taşır.
Türkiye Batı'dan en az yüzyıl GERİ bir ülkedir. Bu durumuyla "ÜÇÜNCÜ DÜNYA" denilen geri kalmış, sömürge ülkeler gibi ezilip soyulan milletler arasındadır.
Türkiye'de iki güç var:
1- ULUSLARARASI FİNANS-KAPİTAL'in şartsız kayıtsız ve yüzde yüz yabancı sermayesi emrine girmiş bulunan YERLİ TÜRKİYE FİNANS-KAPİTAL ŞUBESİ;
2- Bütün GERİ KALMIŞ Üçüncü Dünya adlı ülkelerde olduğu gibi, hiç de üçüncü dünya olmayan, çünkü şartsız kayıtsız Finans-Kapital'e karşı ve YÜZDE YÜZ YERLİ HALKÇI olmak zorunda bulunan DEVRİMCİ GÜÇLER… TÜRKİYE FİNANS-KAPİTALİ'nin başlıca KUVVETLERİ nelerdir?
1- Kendi içinde olağanüstü BİRLEŞİK ve TEŞKİLATLI bulunuşu;
2- Geniş halk yığınları içinde olağanüstü DEMAGOJİYİ ve ÇOĞUNLUĞU sağlayışı… Türkiye Finans-Kapitalinin bu iki başarısı birbirini bütünleyip daha büyük kuvvetlere yol açıyor.
TÜRKİYE DEVRİMCİ GÜÇLERİ'nin başlıca ZAAFLARI nelerdir?
1- Kendi içlerinde olağanüstü DAĞINIK ve TEŞKİLATSIZ bulunuşları;
2- Geniş halk yığınları içinde olağanüstü BECERİKSİZ ve AZINLIKTA kalışları… Bu başarısızlıklar birbirinden çıkıp birbirini kovalayarak büsbütün daha büyük GÜÇLÜKLERE doğru sürükleniyor. Gerçeklik budur. Türkiyemizin bu gerçekliği en büyük çelişkisini yaratıyor. Halkın en büyük DOSTU olan devrimci güçlere halk, DÜŞMAN gözüyle bakıyor. Halkın en büyük SÖMÜRÜCÜSÜ olan Finans-Kapital güçlerine halk, KORUYUCU gözüyle bakıyor. İster beğenelim, ister beğenmeyelim, ister inanalım, ister inanmayalım, gerçekliğin olaycası budur.