‘’ Muhterem dostum Orhan Bursalı'nın 5 Mart 2005 tarihli ve 937 sayılı Cumhuriyet Bilim Teknik ekine yazdığı Gündem yazısından öğrendim ki, Türkiye Cumhuriyeti Hükumeti Sayın Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Bey, 24 Şubat 2005 tarihinde TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi'nin açılışında yaptığı konuşmada çok okuyan arkadaşlarının süründüğünü anlatmış. Üstelik doktorlara iğne yaptırmam demiş. Belli ki tahsile olan itimadı sıfır. Filhakika yakın çalışma arkadaşlarını da kendisi gibi düşünenlerden seçmeye özen göstermiş olsa gerekir ki, bir sayın bakanı çıkıp Maldiv Adaları'nın nerede olduğunu bilmediğini, bir diğeri de operaya ancak ellisinden sonra gittiğini ulu orta beyan edivermiştirler.’’
Kadının tutsak oluşu...
Ağabeyim bana, “Başını örteceksin, dediğinde intiharı düşündüm.”, diyen, Tayyip’in eşi Emine Erdoğan bile ne diyor şimdi? “Emine Erdoğan, Ataşehir’deki Sheraton Otel’de, Ensar Vakfı tarafından düzenlenen “Ensar Gönüllüleri" Buluşması’nda konuştu. “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, bugünlere gelinmesinde sivil toplum kuruluşlarının dayanışmasının büyük katkısı olduğunu ifade ederek, şunları söyledi: “Artık yeni bir kavşaktayız. Türkiye’nin 90 yıllık enkazını kaldırdık. Fakat enkazın altından büyük meseleler çıktı. Nitekim, bugün bu sorunlarla yüzleşiyoruz." Kadıncağızı nereden alıp nereye getirmişler, değil mi?.. Laik, modern bir kızcağızken, işte böyle konuşturulabilir hale getirmişler. Şimdi özgür mü bu kadıncağız? Hayır, kesinlikle... Tutsak ve kurban... İnsan burada, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Rum Yazar Mihail Vasiliadis’ın şu tespitine hak vermemezlik edemiyor: “Kadınlara oy hakkı verdik” diyorlar; ben de soruyorum: Sen kadınlara bir oy hakkı mı verdin; yoksa sen o kadının kocasına mı ikinci oy hakkını verdin?” Kadınlara oy hakkı vermek çok doğru bir karardı tabiî ki. Fakat, kadının o hakkını özgürce ve bilinçlice kullanabilmesi için ekonomik planda da kadını Ortaçağ prangalarından kurtarıp özgür kılmak gerekirdi. Yani ekonomik temeldeki, 6 bin yıllık gericiliğin, sömürücülüğün ve vurgunculuğun temsilcisi olan Antika Tefeci-Bezirgân Sınıfı tasfiye edip, toplumu burjuva anlamda bile olsa modernleştirmek gerekirdi. Öyle olmayınca, işte sonuç bu oluyor.
Sayfa 18 - Derleniş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Son üç beş yılda inanılmaz servet yapan bir işadamının yalısında akşam yemeğine davetliydiler. Adamın durumu sıra dışı bir şey değildi Türkiye öl­çülerinde. İstanbul yeniyetme zenginlerle doluydu ve bir de mümkün olduğunca kısa yoldan para kazanmak isteyenlerle. Gece geç vakitlere kadar süren bu tarz akşam yemeklerini oldum olası sevememişti
Güzeldi konser. U2 İstanbul'a, İstanbul U2'ya pek yakıştı. Peki biz onlara nasıl göründük acaba? Konser hakkında çok şey yazıldı, ama bu soru nedense pek akıllara gelmedi. Bir an için devasa bir göz olup sahnenin üzerine yerleştiğinizi farz edin. Kocaman, modern, muazzam bir stat göreceksiniz. Ve on binlerce insan. Genci, orta yaşlısı, kadını,
Türkiye' de yaşanan en önemli bir sorun da, toplum liderlerinin çok zor yetişmesidir. Siyasi partilerin başında bulunan kişiler, lider olmaktan çok, o partinin başkanlarıdır. Yani bunlar lider değil, parti başkanlarıdır. Lider olmadıkları için de her zaman korku ve telaş içindedirler. Korktukları ve telaşlandıkları da, kendi partilerinin teşkilatı ve üyeleridir. Başkanı oldukları partinin ne teşkilatına, ne de üyelerine güvenememektedirler. Onlara her zaman şüpheyle bakmaktadırlar. Bu anlayışın neticesi olarak da parti örgütüne ve üyelerine karşı çok acımasız ve sert davranabilmektedirler. Partinin içinde ikinci bir kişinin yükselmesine asla müsaade etmezler. Parti başkanlarına bu tavrı, özellikle siyasi partiler kanunu ile seçim kanunları vermektedir. Bu yasaların başkanlara tanıdığı hükümlerin demokratikte hiçbir bağı yoktur. Kendi içinde demokrat olmayan, toplum içinde nasıl demokrat olur? Osman Pamukoğlu – İnsan ve Devlet, s.126.
Sayfa 126Kitabı okudu
"TBMM'ye düşen tarihi görev, bu bağımlılık anlaşmasını, hükümetin suratına çarpmak olmalıdır. Şimdi gerçek milliyetçi ve Atatürkçülerin kimler olduğu daha iyi anlaşılacaktır. "Bu arada Türkiye yurtseverlerine, devrimcilerine ve solcularına düşen tarihsel bir görev vardır. Anayasa değişikliğinin ardında, Türkiye'nin bağımlılığını gizlemek amacı yattığını, bu bağımlılık sözleşmesinin tıpkı Sevr Antlaşması gibi yırtılarak, emperyalizmin ve onun uşakları gayri milli -işbirlikçi- burjuvazinin suratına çarpılacağını halkımıza anlatmak, işçi sınıfının Türkiye'nin bağımsızlık kavgasında, Türkiye'nin demokratlaşması kavgasındaki yerini inançla anlatmak... Türkiye aydınını, Türkiye gençliğini, Türkiye emekçisini yeni görevler beklemektedir. Emperyalizm, tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de yenilecektir. Kavga ne kadar uzun ve güç de olsa zafer yine emekçi halkın olacaktır. "Böyle demiştik 1980 Haziran'ında! Ama emperyalizm, 12 Eylül'le bizi bu kez tam bir cendereye aldı. Ve cenderenin burgularını da güvendiği ellerle teslim etti. 1980'ler öncesi yanlış ve saptırılmış aşamaları da olsa, devingen bir toplum olan Türkiye, sinmiş, ürkek ve konuşurken duraksayan, hak aramaya bile korkan insanlardan oluşan bir yapıya dönüşmüştür. İşte bu noktaya, o tuzaklarda yürüyerek geldik. Tuzaklardan kurtulmak için de, o tuzaklara nasıl düştüğümüzü bilmemiz gerekir.
Reklam
536 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.